6 Ocak 2015 Salı

İlkellerde din (inanç) ve kadın ilişkisi.



Din, bir toplumun dünya görüşünün, yaşayışının ve kültürel sisteminin bir bölümünü ve açıkçası bana göre de büyük bir bölümünü kapsayan bir olgudur. Din, ruhani gerçeklik ya da doğa üstüyle ilgili görüşlerin yanı sıra birbiriyle ilişkili inançlar ve törensel geleneklerin örgütlü bir sistemidir.(1) İnsanların, açıklama getiremedikleri yahut aşamadıkları sorunlarla başa çıkmalarını, bu sorunlara ve sorulara cevaplar vermelerini sağlayan din, aynı zamanda insanların dünyaya anlam verme çabalarını da yönlendirir. Bu sorunların üstesinden gelmek için kişiler manevi ya da doğa üstü varlıklara ve güçlere başvurur, onları etkilemeye, hatta kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlarlar.(2)
Dinin işlevleri nelerdir?
Dini inançlar bazı toplumsal ve psikolojik işlevler görürler.  Örneğin dinin psikolojik işlevlerinden biri, insan zihninde düzgün bir evren modeli oluşturmak, böylece düzgün insan davranışını yerleştirmeye çalışmaktır. Bunun ötesinde bilinmeyeni açıklayarak ve anlaşılır kılarak o dine inanan bireylerin korkularını ve kaygılarını azaltır.(3)
Yukarıda da bahsettiğim gibi dinsel açıklamalar genellikle çeşitli türlerdeki doğa üstü varlıkların ve güçlerin var olduğunu varsayar ve insanlar bu varlıkları yönlendirmeye çalışır. Krizle başa çıkmanın aracı da bellidir: İlahi yardım, kuramsal olarak, diğer hiçbir şey işe yaramadığında sığınılacak tek şeydir. (4)
Kısacası din, insanları eylemleriyle ilgili suç ve kaygı duygularını harekete geçirerek insanları bir düzen içinde tutmaya yardımcı olur. Bu bağlamda din toplumsal bir denetim aracıdır.
Dinin bununla bağlantılı bir de psikolojik işlevi vardır. Toplumun ahlak kuralları ilahi güçler tarafından belirlendiği için, en azından önemli durumlarda insanların omuzlarından büyük bir yükü kaldırmasıdır. Kişilerin işlerin gidişatından kendilerini değil de tanrıları ya da manevi güçleri sorumlu tutması, inanılmaz bir rahatlık sunmuştur.(5)
Tarihte neredeyse hiçbir toplumun bir inanca bir inanışa bağlı olmadan yaşadığını söylemek neredeyse imkansızdır. İnsan düşünmeye ve soyutlama yetisine kavuştuğu andan itibaren kendine inanacak bir şeyler yaratma çabasına girmiştir. Bu da demek oluyor ki dünya üzerine günümüze dek inanılmış bir çok inanç ve bir çok din vardır. Fakat bunların hepsini incelemek mümkün olmadığından eski çağlardan günümüze kadar öne çıkmış olan din ve inançları, ve bu din ve inançlarda kadının konumunu incelemek daha faydalı olacaktır.
Bu doğrultuda da en doğrusu ilk olarak belki de en eski din/inanış olan totemi ve totemin bir getirisi olan tabuyu inceleyerek konuya başlamak olacaktır.
Totem ve tabu
Ünlü bir bilim insanı olan Frazer; ilkellerin dünya görüşünün çok değişik olduğunu, günümüz toplumlarında basit olarak görülen bazı hareketlerin ilkellerde karışık olarak tanımlandığını ve bu sebeple olayların ve inançların yönünün değişikliğe uğrayabileceğini belirtmektedir. Frazer; totemizme dair inanç ve ayini tehlikeden korunmak isteyen insanların bir nevi kendilerini korumak için başvurduğu bir büyü şeklinde görmüştür. (6)
Bir çok ilkel toplumda bir çeşit bitki, hayvan veya nesnelere totem olarak bakıldığı ve hatta bazen cansız bilinen bir şeye kaya v.b bazen bir tabiat olayı olan gök gürültüsüne, yıldırıma veya bazı göksel bir sicime (Göktaşı-Meteor) totem şeklinde yakınlık gösterildiği tespit edilmiştir. Toteme kendisini bağlı olarak gören toplumlar kendileriyle onları akraba olarak tanımlamaktadırlar. Bu bazen bir sembol veya bir alamet olarak benimsenmektedir. Totemle klan topluluğu arasında bir kan bağı olduğuna ve hatta bu totem bir hayvan ise o kutsal hayvanın klan mensubu kişilerin atası olduğuna inanılmaktadır (7) Totem canlıysa, onu öldürmek veya eti yenilecek cinsten ise, onu yemek tabudur, yasaktır. (8) Totem inancıyla ilgili törenler ve adetlerin toplamına “totemizm” denmektedir.(9)
Totem ile tabu aslında birbirlerinden ayrı düşünülemezler. Freud’un dediğine göre; Tabu, bir müessesedir. Bu müessese bazı nesnelere dokunulmasını, bazı işlerin yapılmasını yasaklar ve böylece kutsal olan ile olmayanı birbirinden ayırmış olur.(10)
Totemizmin önemli bir özelliği de kadının rahmindeki bebeğe totemin geçtiğine inanılmasıdır. Bu yüzden de kadının totem sayıldığı söylenebilir. Totemizmde ölen bir insanla akrabalığı bulunan kadınlar saçlarını kesmek, vücutlarına toprak sürmek ve yas süresince konuşmamak zorundadırlar. Bazı yerlerde kadınların konuşma yasağının yıllarca sürdüğü de olmuştur. Erkekler rütbece kadınlardan, yaşlılar ise, dine kabul edilmiş olsa bile gençlerden üstündür.(11)
Burada aslında ilkel insanın Frazer’in dediği gibi tehlikeden korunmak için olduğu kadar, anlam veremediği ve açıklama gereksinimi duyduğu şeyler için de totemi kullandığını görüyoruz. Yani kadının ve doğan çocuğun totem sayılması aslında ilkel insanların “doğum” olayına anlam veremeyip onu açıklama gereksiniminden doğmuş olmalıdır.
İlkellerde “doğum”; Toprak Ana – Ana Tanrıça
İnsanın kendine doğa ile olan mücadelesinde koruyucu olarak kabul ettiği kültlerden birisi de Kadın’dır. Kadın, üretkenliği ve doğurganlığından dolayı, aynı zamanda eski çağlarda doğa olayları karşısında çaresiz kalan insanoğlunun kurtarıcılardan bir tanesi olmuştur. Çevresindeki farklı nesnelerden beklediğini bulamayan insanoğlu çareyi kendi hemcinslerinde aramaya başlamıştır. Toprak gibi bereketli, doğurgan ve üretken bir canlı olan kadın, doğadaki olaylarla özdeşleştirilmiş ve ondan yardım beklenmiştir. Bu beklenti o kadar artmıştır ki insanoğlu kadının bu vasfını önemseyerek onu “Tanrıça” katına kadar yükseltmiştir.(12)
İlkel insan kadın ile toprak arasında mistik bir dayanışma kurduğu gibi kadının doğurganlığı ile toprağın doğurganlığı arasında bir benzerlik de kurmuştur. İlkel topluluklar kadının rahmine bırakılan spermin orada yeşererek bir çocuk dünyaya getirmesiyle toprağa bırakılan tohumun yeşerip ürün vermesi arasında bir bağ kurmuşlardır: ölümün ve doğumun simgesi olarak Toprak Ana. Toprak Ana, çocuklarının kemiklerini, ölümden sonra, yine bağrına basmaktadır. Demek ki, Ana-Kadın’ın karanlık bir yüzü vardır: her şeyin çıktığı ve günün birinde döneceği kaostur o; Hiçlik’tir yani.(13)
Notlar:
(1) (2)Haviland, Prins, Walrath, Mcbride 2008: 642
(3) (4) Haviland, Prins, Walrath, Mcbride 2008: 677
(5) Haviland, Prins, Walrath, Mcbride 2008: 678
(6) Tanyu: 159
(7) Tanyu: 155
(8) Tanyu: 156
(9) Tanyu: 158
(10) Özgü 1994: 106
(11) Gürhan 2010: 63
(12) Göğebakan 2011
(13) Beauvoir 1993: 162
Kaynakça:
Hikmet Tanyu, Totem, Totemizm ve Tabu Üzerinde Yeni Araştırmalar, A.Ü.İ.F.D.
H. Özgü, Psikanalizin 3 büyükleri Freud Adler Jung, Mart Yayıncılık, İstanbul, 1994
N. Gürhan, Toplumsal Cinsiyet ve Din, e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- Sayı: IV, Kasım 2010
W.Haviland, H. Prins, D. Walrath, B. Mcbride, Kültürel Antropoloji, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2008
Yüksel Göğebakan, Anadolu’da Ana Tanrıça Kültü Olarak: Kadın, İnönü Üniversitesi Sanat ve Tasarım DergisiÖzelSayı/Special Edition Cilt/Vol.1, 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder