Pergamon tanrıları ve kültleri
hakkında bizi aydınlatan kaynakların
başında çok
zengin çeşitliliğe ve içeriğe sahip olan yazıtlar gelmektedir. Aynı
zamanda 1865
yılından itibaren yapılan kazılar ile kente ait sikkeler de başvuru
kaynaklarımız
arasında önemli bir yere sahiptir. Söz konusu zengin çeşitlilik ve
içerikli
yazıtlar, kazı raporları ve sikkelerden yararlanarak kentin dinsel
yaşamını
anlatırken konu bütünlüğü açısından tanrıları tek tek ele alıp
incelemeyi
uygun gördük. Buna göre en önemli yeri şüphesiz Pergamon
kentinin baş
tanrıçası Athena hariç farklı epithetler altında tapınım gören
tanrıların
başında Zeus gelmektedir.
Pergamon’da
farklı epithetlere sahip olan Tanrı Zeus’un kültünden söz
edebilmemiz
için bazı unsurların da mevcut olması gerekir. Bunlardan biri
sunak veya
altar diğeri o bölgede kendisine inanılan tanrının yine aynı tanrıya
ait tapınakta
kişileşmesi anlamına gelen bir kült heykeli ve elbette bu heykelin
konduğu tanrı
evinin yani bir tapınağın bulunması gerekmektedir.
Pergamon sanatının şahaseri ve dünyanın yedi
harikasından biri sayılan
Zeus Sunağı
(Res. V), 1871 yılında arkeolog Carl Humann tarafından yapılan
kazılar
sırasında bulunmuş ve önemli bölümleri kazılarla ortaya çıkarılmıştır.1
Pergamon
sanatının bu ünlü başyapıtı konusundaki araştırma alanında örneğin
ne inşaat
sahibi ne tarihi ne de yapının hangi nedenle yapıldığı ya da amacının
ne olduğu
konuları da dâhil olmak üzere üzerinde tartışılmayan hiçbir şey
yoktur.
Söz konusu yapının inşasına İ.Ö. 180
yıllarında II. Eumenes’in
yönetiminde
Attalosların egemenliğini kesin olarak sağlayan Apameia
Barışı’ndan
sonra başlanmış olduğuna dair sağlam bir görüş varken 1994
yılında sunak
temelinde yapılan kazılar sonucunda bulunan birkaç keramik
parçasına dayanılarak
daha geç bir tarih olan Galat Savaşı sonrasına da
tarihlendirilmek
istenmiştir.2 Ancak, sunak arşitravında bulunan adak
yazıtındaki3
iki kırık parçanın tanıklığında söz konusu sunağın inşaat tarihi
olarak İ.Ö.
197 sonrası işaret edilmektedir. Bir tanesi ‘αγαθ[α]’ (agahta)
karşılığında
sunağın yapıldığı, kazanılmış başarı ve yararlılıklar manasına gelen
kelimenin bir
kısmını içermektedir. Diğeri daha harap olan ve üzerinde sadece
‘βασιλ$σσ[α]’
(basilissa) kelimesinin okunabildiği bir kırık parçadır. Bu ancak ilk Attalos
kraliçesi olan Apollonis olabilir. Ancak, Apollonis burada I. Attalos
ile beraber
adak yapan biri olarak söz edilmemiştir.4
Sunağın hangi nedenle yapıldığı konusunda da
farklı iki görüş vardır.
İlk görüşe
göre I. Attalos, Aphrodite Tapınağı önlerinde Galatlara karşı
kazandığı
zaferin anısına Zeus Sunağı’nı inşa ettirmiştir. İkinci görüş ise
sunağın İ.Ö.
170 yıllarında II. Eumenes tarafından Delphoi’da uğramış olduğu
suikastten
kurtulması onuruna tanrılara bir teşekkür anıtı olarak inşa ettirilmiş
olduğudur.
Eğer Tanrı ve Gigantlar frizindeki (Sunak Levha1–17) esas gruba
bakarak karar
vermek mümkünse sunak, Athena ve Zeus’a adanmıştır.5 Ancak
bu projenin
ne kadar zaman aldığını ve neden bazı bölümlerinin bitirilmediğini
bilmesek de
anıtın tamamlanamamasının en bariz dış sebebinin hanedanlığın
İ.Ö. 133
yılında sona ermesidir diyebiliriz.
Sunağın
yapılışı Athena Kutsal Alanı’nın kökten yenilenmesi işlemi ile
sıkı bir
bağlantı içindeydi.6 Hatta
sunak muhtemelen Kral Eumenes’in zafer
getiren kent
tanrıçasına sunduğu esas adaktı. Ancak bina o denli muazzam
ölçülere
sahipti ki onu tanrıçanın kutsal alanına yerleştirmek imkânsızdı.7
Zeus Sunağı
(Res. V. ve VI) dışa çıkık iki kanatlı kütlevi bir podyum üzerine
yerleştirilen
anıtsal bir platformdan oluşmaktadır. İki kanat arasına yerleştirilen
büyük bir
merdiven de kapalı bir avluya açılmıştır. Asıl kurbanların kesildiği
altar da bu
kapalı avlunun içinde yer alırdı. Sunak, Arkaik dönemden itibaren
Ionia’daki örneklerden
bilinen bir kurban sunağı şeklindeydi ama boyutlar o
kadar
büyütülmüştü ki artık bir tapınağa bağlılığı anlaşılamayacak kadar kendi
ağırlığı olan
bir yapı oluşmuştu.8 Podyumun dış kısmı bir yerde sunağın
yapılmasına
neden olan ana sebep ve anıta boydan boya hâkim olan en büyük
ve en detaylı
parçası olan Tanrılar ile Gigantlar’ın savaşını gösteren
(Gigantomakhia)
friz ile bezenmişti.122 İ.Ö. 490–480 yıllarında Helenlerin
Perslere
karşı kazandığı özgürlük savaşına benzetilen Tanrıların Gigantlar ile
olan efsanevi
savaşı, Zeus Sunağı’nın frizlerine aynen Atina Akropolisi’nin
güney
duvarında tasvir edildiği gibi Helenlerin barbarlarla özellikle de haraç
isteyen ve
soygun yapan Galatlara karşı kazandığı zaferin anısını ebedileştirmek
üzere
tanrılara adanmıştır.9 Sunağın bu büyük firizi 2.30m yüksekliğinde
ve
110m
uzunluğunda, farklı enlerde–70-100cm- kesilen 30 yan ve toplam 120
dar panodan
oluşmaktaydı. Panolar 30cm’i kabartmalar için kullanılan 50cm’lik
derinlikte
bloklar şeklindeydi. Friz orijinal olarak toplam 100 figürden ve çeşitli
hayvanlardan
oluşmaktaydı. Panolar farklı enlerde yapılarak her panoya bir
figür düşecek
şekilde planlanmıştı.10
Söz konusu frizde yer alan savaş
olayı belli bir efsaneden
Kaynaklanmamakta11
ama herhalde tasarım ağırlıklı olarak Hesiodos’un
Theogonia
(Θεογον$α) adlı şiirsel eposuna dayandırılmış görünmektedir.12 Buna
göre en genç
tanrı soyu olan Hellen tanrıları sülalesinin kralı, kalabalık
Olympik
refakatçıları ile Zeus’a karşı genellikle yılan bıcaklı ejderhalar olarak
yaşamlarını
sürdüren Gigantlar savaşıyorlardı. Zeus ve tanrılarını iktidardan
uzaklaştırmak
için ayağa kalkmışlar, Zeus ve Athena önderliğinde olanlara
yenilmişlerdi.
Çünkü Pergamon’un Ana Tanrıçası ile bütün tanrıların başı olan
babası, her
ikisi de karanlığın güçlerine karşı en ön saflarda duran savaşçılardı.
Friz
dörtkenara ve farklı tanrı tiplerine göre bölünmüştü. Tanrılar katı
bir soy
ağacına göre değil en bilinen ilişkilerine göre (aile fertlerine veya
beraber ortak
harekette bulundukları kişilerle) sıralanmışlardır. Yani çok katı bir
şekilde
sürdürülmeyen bu tematik düzenleme öyle yapılmıştı ki baş tanrılar
frizin doğu
tarafında diğerleri ise kişiliklerinin ilk önce ait olduğu yönlerde
savaşıyorlardı.13
Sunağın
ana cephesi olan doğu tarafı (Sunak Levha–7–10) güneşin
doğuş
istikametine, rahibin kurbanın yanındayken baktığı tarafı doğru
düzenlenmişti.
Orada savaş halinde bir arada bulunanlar: Zeus, Athena, Nike,
Ares daha
sonra tek ölümlü olarak Herakles vardı. Çünkü efsaneye göre,
Gigantlar
tanrılar tarafından ancak bir ölümlünün yardımıyla yenilebileceklerdi.
Burada ve
geriye kalan diğer frizlerde tanrılar, kısmen frizlerin köşelerini dönen
akrabalık
ilişkilerine göre dağılmışlardı. Örneğin Leto, çocukları olan Artemis
ile
Apollon’un arasında durmakta, birbirinden çok farklı eşler olan Ares ve
Aphrodite,
doğu ve kuzey frizlerinin birleştikleri köşede, sırt sırta vermiş
şekilde hem
birbirlerine bağlı hem de ayrı olarak savaşmaktaydılar.14
Güney
tarafta (Sunak Levha–4–6) gün yönünde Güneş Tanrısı Helios
savaşmakta,
kız kardeşi şafak kızılı Eos at üzerinde onun önünde gitmektedir.
Ay Tanrısı
Selene, Helios’u izliyordu. Kuzey taraf (Sunak Levha–11–15) gölge
tarafıydı.
Burada ortada Gece Tanrıçası Nyx savaşıyordu, çevresinde kendisine
akraba olan
figürler yer alıyordu. Bunlar: Kavga Tanrıçası Eris, Kader dağıtan
Moira’lar ve
benzeri ürkütücü güçlerdi. Batı taraf (Sunak Levha–16–17) denize
yönelikti.
Burada kuzeyden köşeyi dönüp gelen deniz tanrıları vardı. Bunlar da
Poseidon ve
Amphitrite, Nereus ve Doris, Okeanos ve Tethys’idiler.
Yukarıda verilmeye çalışılan bu tema
prensibini frizin bütününde
izlemek
mümkün değildir. Kesin bir tematik düzen yokmuş gibi görünmektedir.
Aynı şekilde
tanrı soylarının sadece Hesiodos seceresine göre düzenlenmesine
de pek
uyulmamış gibidir. Ancak şunu söyleyebiliriz ki Pergamon Kral
söz konusu
Tanrılar ile Gigantlar arasındaki savaş sonucunda kazanılan
zaferde en
büyük rolü üstlenmiş olan, Kahraman Herakles’dir.15 O, Pergamon
kentinin
kurucusu Telephos’un babası olması nedeniyle kendi hanedanlarının
kurucu
atasıdır. Bu nedenle onun hikâyesinin de sunak binasının üst katında
daha ufak
rölyef frizinde anlatılması tamamen uygundur. Sunağın avlu
duvarlarındaki
friz, esas kurban adak sunağını çevrelemekteydi. Yaklaşık 390
resimle
Telephos16 efsanesi sürekli
bir friz biçimindeydi.17 Efsane resimli iki
kronik
halinde anlatılmıştır: Efsane Peloponnes’teki Tegea kralı Aleos’a
oğullarının,
kızı Auge’nin doğuracağı kişi tarafından öldürüleceğini bildiren bir
kehanet
ulaştığını anlatmaktadır. Kral bunun üzerine Auge’yi bekâret yemini
etmesinin
şart olduğu bir Athena Rahibesi yapmıştır. Gezileri sırasında
Tegea’ya
gelen Herakles ile buna rağmen bir aşk ilişkisi başlamış ve bundan
oğlu Telephos
meydana gelmişti. Auge korkular içinde kalıp çocuğunu terk
etmişti.
Kendisi hatasından dolayı cezalandırılıp bir sal üzerinde denize
bırakıldı.
Mysia’da Kral Teuthras’ın ülkesinde kıyıya vuran Auge’yi kral evlat
edindi. Küçük
Telephos, babası Herakles tarafından vahşi doğada bulunmuş ve
efsaneye göre
bir dişi geyik tarafından emzirilmiş ve büyütülmüştü. Telephos
frizindeki
betimlemede dişi geyiğin yerini bir dişi aslan almıştı. Bu belki de
tarihi
sebeble icat edilen Roma karşıtı bir sembolleştirme ile ilgiliydi (Roma’nın
dişi kurdu /
Pergamon’un dişi aslanı).
Telephos, kehanetin gerektirdiği zorunluluğa
uyarak daha sonra
Auge’nin
erkek kardeşlerini öldürdü. Yaptığının cezasını çekmek için denizi
aşıp Mysia’ya
vardı ve o da Kral Teuthras’a geldi. Kral, eğer kendisine düşman
olan Idias’a
karşı yardımcı olursa, ona kızı Auge’yi vermeyi vaat etti. Bu
gerçekleşti
ancak bir ejdarha araya girerek Telephos’un annesi Auge ile karı
koca
olmalarını önledi.
Frizin ikinci yarısında, Akhaialıların
Troia’ya doğru giderken ilk önce
nasıl
yanlışlıkla Myisa’ya geldikleri ve bu arada bölgenin kralı olmuş bulunan
Telephos ile
nasıl savaşmaya başladıkları anlatılmaktadır. Telephos, Akhilleus
tarafından
yaralanmıştı ve kehanete göre, ancak bu kişi kendisini
iyileştirebilecekti.
Bu sonunda Telephos’un Akhilleus’a ve Yunanlılara şantaj
yapmak için
Kral Agamemnon’un bir oğlunu kaçırdığı Yunanistan’da
gerçekleşti.
Akhilleus’un mızrağının ucundan alınan biraz pas ile yapılan
tedaviden
sonra barışma yer aldı. Telephos geriye döndükten sonra Pergamon’u
kurdu ve
kentin kültlerini vakfetti.18
Kısaca Telephos frizi Attalos egemenliğindeki
Pergamon’un
kahramansal
mitolojik kökenlerini ve onun saygı değer Troia geleneği ile olan
ilişkisini
konu almaktadır. Diğer hanedanlar gibi Attaloslar da kahraman atalara
ihtiyaç
duymuşlardır. Telephos buna çok güzel bir örnektir. Çünkü Telephos,
Arkadialı
Herakles’in oğlu olduğundan gerkçek bir Hellen idi ve Pergamon
bölgesinin
kralı olmuştu. Aynı zamanda saygın Troia hikâyesi ile de ilgisi vardı.
Başta epigrafik belgeler olmak üzere somut
kaynaklara dayanarak Tanrı
Zeus’a tıpkı
tanrıça Athena’da olduğu gibi epithetsiz olarak da tapınılmıştır.19
Ancak, şunu
söylemekte fayda vardır: Pergamon kentinde Zeus, Athena hariç
farklı
epithetler altında tapım gören tanrıların başında gelmektedir.
Yazıtlarda adı açıkça geçen Tanrı Zeus’a
araştırma konumuzun sınrılı
zaman dilimi
içinde dört isim altında tapınıldığı belirlenmiştir: Zeus Soter
(Σωτρ), Zeus
Sabazios (Σαβ ζιος), Zeus Keraunios (Κερανιος) ve Zeus
Tropaios
(Τροπα ος).
Kaynakça;
1
Smith 2002, s.161; Radt 2002, s.167 ve 307–312.
2
Smith 2002, s.162; krş. Radt 2002, s.167vd.
3
Ins.v.Perg.69.
4
Smith 2002, s.162, res.no.194.
5
Radt 2002, s.168.
6
Radt 2002, s.157; ayrıca bkz. s.77–81.
7
II. Eumenes ve halefi II. Attalos dönemlerinde Pergamon’un yeniden yapılanması
için bkz.
Radt 2002, s.77–81; Zeus Sunağı için bkz. s. 168vd.
8
Sunak planı için bkz. Radt 2002, s.168vd.
9 Gigantlar
için bkz. Grimal 1997, s.212–214.
10
Paus. I. 25.2; Ins.v.Perg.23; bu konudaki yorumlar için bkz. Hansen 1972, s.38.
11 Smith
2002, s.163; Alt.v.Perg.III.2.
12
Sunağın kabartmaları için bu konunun seçilmesinde II. Ptolemaios
Philadelphos’un
saray ozanı
Kallimakhos’un ‘Delos’a İlahi’ (Hymnos eis Delon [+Υµνος ε-ς ∆Qλον]) adlı
eserinden de
ilham alınmış olabilir; bkz. Agnelli, S…et al. 1991, s.63.
13
Bkz. Hesiod. “Theogonia” 1977, s.105–140; krş. Smith 2002, s.167–186.
14
Bu konuda arkeolog Carl Humann’ın kazı sırasında 1879 yılında kendi eliyle
yaptığı
sunağın büyük
frizinde yer alan rölyeflere ait çizimleri örneklendirilmede tarafımızdan
çalışmamızın
ekler bölümünde kullanılmıştır.
15
Smith 2002, s.162–168; Radt 2002, s.167–172; Bayatlı 1991a, s.16–31.
16 Bkz.
Grimal 1997, s.251–281.
17
Bkz. Grimal 1997, s.771–773.
18
Radt 2002, s.172vd.
19
Radt 2002, s.175–176.