24 Aralık 2014 Çarşamba

Zeus Kültü

Pergamon tanrıları ve kültleri hakkında bizi aydınlatan kaynakların
başında çok zengin çeşitliliğe ve içeriğe sahip olan yazıtlar gelmektedir. Aynı
zamanda 1865 yılından itibaren yapılan kazılar ile kente ait sikkeler de başvuru
kaynaklarımız arasında önemli bir yere sahiptir. Söz konusu zengin çeşitlilik ve
içerikli yazıtlar, kazı raporları ve sikkelerden yararlanarak kentin dinsel
yaşamını anlatırken konu bütünlüğü açısından tanrıları tek tek ele alıp
incelemeyi uygun gördük. Buna göre en önemli yeri şüphesiz Pergamon
kentinin baş tanrıçası Athena hariç farklı epithetler altında tapınım gören
tanrıların başında Zeus gelmektedir.
      Pergamon’da farklı epithetlere sahip olan Tanrı Zeus’un kültünden söz
edebilmemiz için bazı unsurların da mevcut olması gerekir. Bunlardan biri
sunak veya altar diğeri o bölgede kendisine inanılan tanrının yine aynı tanrıya
ait tapınakta kişileşmesi anlamına gelen bir kült heykeli ve elbette bu heykelin
konduğu tanrı evinin yani bir tapınağın bulunması gerekmektedir.
 Pergamon sanatının şahaseri ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan
Zeus Sunağı (Res. V), 1871 yılında arkeolog Carl Humann tarafından yapılan
kazılar sırasında bulunmuş ve önemli bölümleri kazılarla ortaya çıkarılmıştır.1
Pergamon sanatının bu ünlü başyapıtı konusundaki araştırma alanında örneğin
ne inşaat sahibi ne tarihi ne de yapının hangi nedenle yapıldığı ya da amacının
ne olduğu konuları da dâhil olmak üzere üzerinde tartışılmayan hiçbir şey
yoktur.
 Söz konusu yapının inşasına İ.Ö. 180 yıllarında II. Eumenes’in
yönetiminde Attalosların egemenliğini kesin olarak sağlayan Apameia
Barışı’ndan sonra başlanmış olduğuna dair sağlam bir görüş varken 1994
yılında sunak temelinde yapılan kazılar sonucunda bulunan birkaç keramik
parçasına dayanılarak daha geç bir tarih olan Galat Savaşı sonrasına da
tarihlendirilmek istenmiştir.2 Ancak, sunak arşitravında bulunan adak
yazıtındaki3 iki kırık parçanın tanıklığında söz konusu sunağın inşaat tarihi
olarak İ.Ö. 197 sonrası işaret edilmektedir. Bir tanesi ‘αγαθ[α]’ (agahta)
karşılığında sunağın yapıldığı, kazanılmış başarı ve yararlılıklar manasına gelen
kelimenin bir kısmını içermektedir. Diğeri daha harap olan ve üzerinde sadece
‘βασιλ$σσ[α]’ (basilissa) kelimesinin okunabildiği bir kırık parçadır. Bu ancak ilk Attalos kraliçesi olan Apollonis olabilir. Ancak, Apollonis burada I. Attalos
ile beraber adak yapan biri olarak söz edilmemiştir.4
 Sunağın hangi nedenle yapıldığı konusunda da farklı iki görüş vardır.
İlk görüşe göre I. Attalos, Aphrodite Tapınağı önlerinde Galatlara karşı
kazandığı zaferin anısına Zeus Sunağı’nı inşa ettirmiştir. İkinci görüş ise
sunağın İ.Ö. 170 yıllarında II. Eumenes tarafından Delphoi’da uğramış olduğu
suikastten kurtulması onuruna tanrılara bir teşekkür anıtı olarak inşa ettirilmiş
olduğudur. Eğer Tanrı ve Gigantlar frizindeki (Sunak Levha1–17) esas gruba
bakarak karar vermek mümkünse sunak, Athena ve Zeus’a adanmıştır.5 Ancak
bu projenin ne kadar zaman aldığını ve neden bazı bölümlerinin bitirilmediğini
bilmesek de anıtın tamamlanamamasının en bariz dış sebebinin hanedanlığın
İ.Ö. 133 yılında sona ermesidir diyebiliriz.
      Sunağın yapılışı Athena Kutsal Alanı’nın kökten yenilenmesi işlemi ile
sıkı bir bağlantı içindeydi.6  Hatta sunak muhtemelen Kral Eumenes’in zafer
getiren kent tanrıçasına sunduğu esas adaktı. Ancak bina o denli muazzam
ölçülere sahipti ki onu tanrıçanın kutsal alanına yerleştirmek imkânsızdı.7
Zeus Sunağı (Res. V. ve VI) dışa çıkık iki kanatlı kütlevi bir podyum üzerine
yerleştirilen anıtsal bir platformdan oluşmaktadır. İki kanat arasına yerleştirilen
büyük bir merdiven de kapalı bir avluya açılmıştır. Asıl kurbanların kesildiği
altar da bu kapalı avlunun içinde yer alırdı. Sunak, Arkaik dönemden itibaren
Ionia’daki örneklerden bilinen bir kurban sunağı şeklindeydi ama boyutlar o
kadar büyütülmüştü ki artık bir tapınağa bağlılığı anlaşılamayacak kadar kendi
ağırlığı olan bir yapı oluşmuştu.8 Podyumun dış kısmı bir yerde sunağın
yapılmasına neden olan ana sebep ve anıta boydan boya hâkim olan en büyük
ve en detaylı parçası olan Tanrılar ile Gigantlar’ın savaşını gösteren
(Gigantomakhia) friz ile bezenmişti.122 İ.Ö. 490–480 yıllarında Helenlerin
Perslere karşı kazandığı özgürlük savaşına benzetilen Tanrıların Gigantlar ile
olan efsanevi savaşı, Zeus Sunağı’nın frizlerine aynen Atina Akropolisi’nin
güney duvarında tasvir edildiği gibi Helenlerin barbarlarla özellikle de haraç
isteyen ve soygun yapan Galatlara karşı kazandığı zaferin anısını ebedileştirmek
üzere tanrılara adanmıştır.9 Sunağın bu büyük firizi 2.30m yüksekliğinde ve
110m uzunluğunda, farklı enlerde–70-100cm- kesilen 30 yan ve toplam 120
dar panodan oluşmaktaydı. Panolar 30cm’i kabartmalar için kullanılan 50cm’lik
derinlikte bloklar şeklindeydi. Friz orijinal olarak toplam 100 figürden ve çeşitli
hayvanlardan oluşmaktaydı. Panolar farklı enlerde yapılarak her panoya bir
figür düşecek şekilde planlanmıştı.10
Söz konusu frizde yer alan savaş olayı belli bir efsaneden
Kaynaklanmamakta11 ama herhalde tasarım ağırlıklı olarak Hesiodos’un
Theogonia (Θεογον$α) adlı şiirsel eposuna dayandırılmış görünmektedir.12 Buna
göre en genç tanrı soyu olan Hellen tanrıları sülalesinin kralı, kalabalık
Olympik refakatçıları ile Zeus’a karşı genellikle yılan bıcaklı ejderhalar olarak
yaşamlarını sürdüren Gigantlar savaşıyorlardı. Zeus ve tanrılarını iktidardan
uzaklaştırmak için ayağa kalkmışlar, Zeus ve Athena önderliğinde olanlara
yenilmişlerdi. Çünkü Pergamon’un Ana Tanrıçası ile bütün tanrıların başı olan
babası, her ikisi de karanlığın güçlerine karşı en ön saflarda duran savaşçılardı.
      Friz dörtkenara ve farklı tanrı tiplerine göre bölünmüştü. Tanrılar katı
bir soy ağacına göre değil en bilinen ilişkilerine göre (aile fertlerine veya
beraber ortak harekette bulundukları kişilerle) sıralanmışlardır. Yani çok katı bir
şekilde sürdürülmeyen bu tematik düzenleme öyle yapılmıştı ki baş tanrılar
frizin doğu tarafında diğerleri ise kişiliklerinin ilk önce ait olduğu yönlerde
savaşıyorlardı.13
      Sunağın ana cephesi olan doğu tarafı (Sunak Levha–7–10) güneşin
doğuş istikametine, rahibin kurbanın yanındayken baktığı tarafı doğru
düzenlenmişti. Orada savaş halinde bir arada bulunanlar: Zeus, Athena, Nike,
Ares daha sonra tek ölümlü olarak Herakles vardı. Çünkü efsaneye göre,
Gigantlar tanrılar tarafından ancak bir ölümlünün yardımıyla yenilebileceklerdi.
Burada ve geriye kalan diğer frizlerde tanrılar, kısmen frizlerin köşelerini dönen
akrabalık ilişkilerine göre dağılmışlardı. Örneğin Leto, çocukları olan Artemis
ile Apollon’un arasında durmakta, birbirinden çok farklı eşler olan Ares ve
Aphrodite, doğu ve kuzey frizlerinin birleştikleri köşede, sırt sırta vermiş
şekilde hem birbirlerine bağlı hem de ayrı olarak savaşmaktaydılar.14
      Güney tarafta (Sunak Levha–4–6) gün yönünde Güneş Tanrısı Helios
savaşmakta, kız kardeşi şafak kızılı Eos at üzerinde onun önünde gitmektedir.
Ay Tanrısı Selene, Helios’u izliyordu. Kuzey taraf (Sunak Levha–11–15) gölge
tarafıydı. Burada ortada Gece Tanrıçası Nyx savaşıyordu, çevresinde kendisine
akraba olan figürler yer alıyordu. Bunlar: Kavga Tanrıçası Eris, Kader dağıtan
Moira’lar ve benzeri ürkütücü güçlerdi. Batı taraf (Sunak Levha–16–17) denize
yönelikti. Burada kuzeyden köşeyi dönüp gelen deniz tanrıları vardı. Bunlar da
Poseidon ve Amphitrite, Nereus ve Doris, Okeanos ve Tethys’idiler.
 Yukarıda verilmeye çalışılan bu tema prensibini frizin bütününde
izlemek mümkün değildir. Kesin bir tematik düzen yokmuş gibi görünmektedir.
Aynı şekilde tanrı soylarının sadece Hesiodos seceresine göre düzenlenmesine
de pek uyulmamış gibidir. Ancak şunu söyleyebiliriz ki Pergamon Kral
söz konusu Tanrılar ile Gigantlar arasındaki savaş sonucunda kazanılan
zaferde en büyük rolü üstlenmiş olan, Kahraman Herakles’dir.15 O, Pergamon
kentinin kurucusu Telephos’un babası olması nedeniyle kendi hanedanlarının
kurucu atasıdır. Bu nedenle onun hikâyesinin de sunak binasının üst katında
daha ufak rölyef frizinde anlatılması tamamen uygundur. Sunağın avlu
duvarlarındaki friz, esas kurban adak sunağını çevrelemekteydi. Yaklaşık 390
resimle Telephos16  efsanesi sürekli bir friz biçimindeydi.17 Efsane resimli iki
kronik halinde anlatılmıştır: Efsane Peloponnes’teki Tegea kralı Aleos’a
oğullarının, kızı Auge’nin doğuracağı kişi tarafından öldürüleceğini bildiren bir
kehanet ulaştığını anlatmaktadır. Kral bunun üzerine Auge’yi bekâret yemini
etmesinin şart olduğu bir Athena Rahibesi yapmıştır. Gezileri sırasında
Tegea’ya gelen Herakles ile buna rağmen bir aşk ilişkisi başlamış ve bundan
oğlu Telephos meydana gelmişti. Auge korkular içinde kalıp çocuğunu terk
etmişti. Kendisi hatasından dolayı cezalandırılıp bir sal üzerinde denize
bırakıldı. Mysia’da Kral Teuthras’ın ülkesinde kıyıya vuran Auge’yi kral evlat
edindi. Küçük Telephos, babası Herakles tarafından vahşi doğada bulunmuş ve
efsaneye göre bir dişi geyik tarafından emzirilmiş ve büyütülmüştü. Telephos
frizindeki betimlemede dişi geyiğin yerini bir dişi aslan almıştı. Bu belki de
tarihi sebeble icat edilen Roma karşıtı bir sembolleştirme ile ilgiliydi (Roma’nın
dişi kurdu / Pergamon’un dişi aslanı).
 Telephos, kehanetin gerektirdiği zorunluluğa uyarak daha sonra
Auge’nin erkek kardeşlerini öldürdü. Yaptığının cezasını çekmek için denizi
aşıp Mysia’ya vardı ve o da Kral Teuthras’a geldi. Kral, eğer kendisine düşman
olan Idias’a karşı yardımcı olursa, ona kızı Auge’yi vermeyi vaat etti. Bu
gerçekleşti ancak bir ejdarha araya girerek Telephos’un annesi Auge ile karı
koca olmalarını önledi.
 Frizin ikinci yarısında, Akhaialıların Troia’ya doğru giderken ilk önce
nasıl yanlışlıkla Myisa’ya geldikleri ve bu arada bölgenin kralı olmuş bulunan
Telephos ile nasıl savaşmaya başladıkları anlatılmaktadır. Telephos, Akhilleus
tarafından yaralanmıştı ve kehanete göre, ancak bu kişi kendisini
iyileştirebilecekti. Bu sonunda Telephos’un Akhilleus’a ve Yunanlılara şantaj
yapmak için Kral Agamemnon’un bir oğlunu kaçırdığı Yunanistan’da
gerçekleşti. Akhilleus’un mızrağının ucundan alınan biraz pas ile yapılan
tedaviden sonra barışma yer aldı. Telephos geriye döndükten sonra Pergamon’u
kurdu ve kentin kültlerini vakfetti.18
 Kısaca Telephos frizi Attalos egemenliğindeki Pergamon’un
kahramansal mitolojik kökenlerini ve onun saygı değer Troia geleneği ile olan
ilişkisini konu almaktadır. Diğer hanedanlar gibi Attaloslar da kahraman atalara
ihtiyaç duymuşlardır. Telephos buna çok güzel bir örnektir. Çünkü Telephos,
Arkadialı Herakles’in oğlu olduğundan gerkçek bir Hellen idi ve Pergamon
bölgesinin kralı olmuştu. Aynı zamanda saygın Troia hikâyesi ile de ilgisi vardı.
 Başta epigrafik belgeler olmak üzere somut kaynaklara dayanarak Tanrı
Zeus’a tıpkı tanrıça Athena’da olduğu gibi epithetsiz olarak da tapınılmıştır.19
Ancak, şunu söylemekte fayda vardır: Pergamon kentinde Zeus, Athena hariç
farklı epithetler altında tapım gören tanrıların başında gelmektedir.
 Yazıtlarda adı açıkça geçen Tanrı Zeus’a araştırma konumuzun sınrılı
zaman dilimi içinde dört isim altında tapınıldığı belirlenmiştir: Zeus Soter
(Σωτρ), Zeus Sabazios (Σαβ ζιος), Zeus Keraunios (Κερανιος) ve Zeus
Tropaios (Τροπα ος).






Kaynakça;
1 Smith 2002, s.161; Radt 2002, s.167 ve 307–312.
2 Smith 2002, s.162; krş. Radt 2002, s.167vd.
3 Ins.v.Perg.69.
4 Smith 2002, s.162, res.no.194.
5 Radt 2002, s.168.
6 Radt 2002, s.157; ayrıca bkz. s.77–81.
7 II. Eumenes ve halefi II. Attalos dönemlerinde Pergamon’un yeniden yapılanması
için bkz. Radt 2002, s.77–81; Zeus Sunağı için bkz. s. 168vd.
8 Sunak planı için bkz. Radt 2002, s.168vd.
9 Gigantlar için bkz. Grimal 1997, s.212–214.
10 Paus. I. 25.2; Ins.v.Perg.23; bu konudaki yorumlar için bkz. Hansen 1972, s.38.
11 Smith 2002, s.163; Alt.v.Perg.III.2.
12 Sunağın kabartmaları için bu konunun seçilmesinde II. Ptolemaios Philadelphos’un
saray ozanı Kallimakhos’un ‘Delos’a İlahi’ (Hymnos eis Delon [+Υµνος ε-ς ∆Qλον]) adlı
eserinden de ilham alınmış olabilir; bkz. Agnelli, S…et al. 1991, s.63.
13 Bkz. Hesiod. “Theogonia” 1977, s.105–140; krş. Smith 2002, s.167–186.
14 Bu konuda arkeolog Carl Humann’ın kazı sırasında 1879 yılında kendi eliyle yaptığı
sunağın büyük frizinde yer alan rölyeflere ait çizimleri örneklendirilmede tarafımızdan
çalışmamızın ekler bölümünde kullanılmıştır.
15 Smith 2002, s.162–168; Radt 2002, s.167–172; Bayatlı 1991a, s.16–31.
16 Bkz. Grimal 1997, s.251–281.
17 Bkz. Grimal 1997, s.771–773.
18 Radt 2002, s.172vd.
19 Radt 2002, s.175–176.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder