30 Aralık 2014 Salı

Bacchus' ün Gizemleri







Bacchus; Antik Yunan' da Şarap Tanrısı (bağ bozumu tanrısı) olan Dionysus' un Latince versiyonudur. Eski Mısır tanrılarından da Osiris' in karşılığıdır. On iki Olympos Tanrısı' ndan biri olan Bacchus, Zeus ve Semele' nin oğludur. Zeus' tan iki kez doğduğuna dair efsaneler mevcuttur. Bacchus efsanelerinin çok çeşitleri bulunur. Birinde Bacchus, Zeus' la Persephane' nin küçükken tiranlarca parçalanan tek oğluydu. Tiranlar onun yüreği dışında bütün etini yemişlerdi. Yüreğin Zeusça Semele' ye verildiği söylenir. 





(Bacchus - Leonardo Da Vinci)




Dionysus veya Bacchus kökçe bir Trakya Tanrısı' ydı. Bütün ilkel tarımcılar gibi onları da bolluk törenleri ve bolluğu geliştiren Bacchus adlı bir tanrıları vardı.  Trakyalılar, biranın nasıl yapıldığını bulduklarında esrikliği(sarhoş olma hali) tanrısal sandılar ve Bacchus' u yüceleştirdiler. Sonra üzüm asmasını ve şarap içmeyi öğrendiklerinde Bacchus hakkında daha iyi düşündüler. Bacchus, şarabın sarhoş ediciliğini değil, sosyal ve faydalı etkilerini temsil eder. Sembolü olan asma ağacı gibi ölüp yeniden doğar, haz ve acı arasında iki uçta gider gelir. Medeniyetin destekçisi ve barış aşığıdır. Bütün efsaneleri tek bir motif üzerine kuruludur: tepki ve direnç.





 (The Triumphal Procession of Bacchus - Maerten Van Heemskerck)




Bacchus şenlikleri dört mevsimde kutlanmıştır ama en önemlisi bağ bozumu şenlikleridir. Bacchus töreninde vahşi hayvanları parçalamak ve çiğ yemek gibi barbar öğeler vardı. Törenlerde Bacchus' un tiranlarca parçalanıp yenmesinin yeniden sahnelendiği varsayılmıştır. Burada hayvan bir bakıma Tanrı' nın cisimleştirilmesidir. Yüksek sınıftan, yaşlı kadınlar ve genç kızlar, çıplak olarak tepelerde coşkunluk yaratan danslarla alkolden gelen gizemli esriklikle topluca sabahlardılar. Bacchus töreni "coşkunluk" denilen ve kökçe Tanrı' nın, kendini Tanrı' yla bir tutan tapınanın bedenine girmesi durumunu oluşturmuş. Bacchus tapınması vahşi, kırıp dökücüydü. 





 (The Youth of Bacchus - William Adolphe Bouguereau)




Bacchus adına düzenlenen şenlikler, topluluk üyelerinin gündelik yaşamın döngüsünün dışına çıkmaları için bir fırsat oluşturmuştur. Dört elementin ve beş duyunun üzerine çıkabilmek, günlük yaşamın kargaşasından sıyrılıp kendi aynasında kendisini, çevresinde ve doğada evreni görebilmek için kısa duraklar sunmuştur. Sevgi ve bilgeliğin birlikteliği önemsenmiştir. Kadınlarla erkeklerin birlikte katıldıkları Bacchus ayinleri zamanla şekle takılıp özünü fazla koruyamamıştır sonraları ise Roma tarafından büyük bir tehdit olarak görülmüş ve yasadışı ilan edilmiştir.




(The Triumph of Bacchus - Velazquez)






Caravaggio' nun, Young Sick Bacchus eseri erken dönem eserleri arasında yer alır, bu resim her zaman otoportre olarak görülen gruba aittir. Roma' da 16. yy' ın sonlarında kökeni bilinmeyen bir sarılık salgını olmuştur. Caravaggio, bu eserini 1593 yılında Roma' ya taşındıktan sonra hastalanıp yoksullar için olan Santa Maria della Consdazione Hastanesi' nde altı ay geçirdiği sırada yapmıştır. Bu dönem sefalet dönemini yansıtır. Caravaggio' nun bu tablosunu inceleyen uzmanlarca teşhis edildiği gibi sarılık belirtileri gösteren bir yüzü mosmor olan bir Bacchus ile kendini portrelemiştir. Onun yüzünde alaycı bir gülümse vardır ve  mitolojik onurunun sahte ciddiyeti mosmor renklerle belirtilmiştir. Portrede kullandığı oran yüzün dörtte üçü açısı Rönesans' ın portre için geçerli olan orandır. Yüzde çarpıcı olan acı ve başın eğimi oldukça gerçekçi bir etki bırakmaktadır. Bu tüm Rönesans geleneklerinin yüce iddialarını zayıflatmak için girişimini güçlendirmektedir. Masanın üzerinde duran sarımsı ve etli şeftaliler bulunmaktadır. 
Caravaggio sarılık hastalığının belirtisi olan sarı renge boyalı bir Bacchus tasviri yapma nedeni ise alkol bağımlısı olduğundandır. Caravaggio, kronik alkoliklerin sarılık ve siroza bağlı karaciğer yetmezliğinden öldüğünü görmüştür. Fakat sonunda sanatçının hasta Bacchus' ü iyileşmiştir. Bu acılı ve hasta Bacchus ise otoportresidir. 





(Young Sick Bacchus - Caravaggio)




İkinci Bacchus resminde ise durum tam tersidir. Sanatçı şimdi Kardinal Del Monte' nin müzisyenler ve sanatseverlerin uğrak ve nezih bir ortamı olan sarayında barındırılmaktadır. Bu yeni Bacchus, bir kadeh şarap tutan ve izleyiciye kendini sunmak için istekli görünen gayretsiz bir gençtir.





 (Bacchus - Caravaggio)





Caravaggio' nun Young Sick Bacchus ve Bacchus adlı eserleri, onun hayatında birkaç yıl içinde yaşadığı büyük değişimin kanıtıdır. Bu iki Bacchus aynı özelliği paylaşmaktadır: Uzak bir Tanrı görüntüsü olmaktan çok, onlar yoksul ve ilk durumda hasta, genç ve belirsiz, gerçek bir erkeği temsil etmektedir. 
Bacchus, şarap tanrısıdır; asma yaprağı, üzüm salkımları ve şarap onun geleneksel tanrısallığına ilişkin sembollerindendir. Uzun sarı saçlı, yakışıklı bir erkek olarak temsil edilir. 
Michelangelo' nun Bacchus heykeli, Caravaggio' nun Bacchus' üne yakın bir referanstır. O, istkrarsız bir dengede, genç bir sarhoş gibi güçlükle ilahi biçimde tanrı olarak şekillendirilmiştir. Michelanj'ın Bacchus' ü sol eliyle bardağı tutması Caravaggio' ya ilham olacak bir jestle bir bardak şarap tutar. 

Caravaggio' nun tekniği birçok tartışmalara yol açmıştır. Tüm ayrıntılara dikkat edilerek gerçekliğin resmedilmesi, ışığın çalışılması ve karakteristik poz yakalamak ve bir anın temsil edilmesi adeta bir fotoğrafçı gibi resmetmektedir. Caravaggio, aynalar kullanarak otoportrelerini yapmıştır. O resimlerinde çizimden faydalanmamıştır, eserlerinde çizim izleri yoktur. Birçok çağdaş fotoğrafçı ve film yapımcılarının esin kaynağı olmuştur.




Kaynaklar:
Wikipedi
Milliyet Blog
Boston College (Caravaggio: Sick Bacchus) www. bc.edu
Douban
Hubpages (Bacchus in the mirror of Caravaggio)
Artble www.artble.com
Journal of the Royal Society of Medicine (The Dioynosis of art: Caravaggio' s jaundiced Bacchus) www.ncbi.nlm.nih.gov

28 Aralık 2014 Pazar

Prometheus

Karart göklerini Zeus,
Duman duman bulutlarla;
Diken baslarini yolan çocuk gibi de
Oyna meselerin, daglarin doruklariyla.
Ama benim dünyama dokunamazsin,
Ne senin yapmadigin kulübeme
Ne de atesini kiskandigin ocagima.

Su evrende siz tanrilardan
Daha zavallisi var mi bilmem:
Kurban vergileri
Dua üfürükleriyle beslenir
Hasmetli varliginiz zar zor.
Size umut baglayan budalalar,
Çocuklar, dilenciler olmasa
Yok olur giderdiniz çoktan.

Ben de bir çocukken
Ne yapacagimi bilmez olunca
Çevirirdim günese dogru
Görmedigini gören gözlerimi;
Yakarisimi dinleyecek
Bir kulak varmis gibi yukarda;
Varmis gibi derdimle dertlenecek
Benimkine benzer bir yürek yukarda.

Azgin devlere karsi
Kim yardim etti bana?
Kim kurtardi beni ölümden,
Kim kurtardi kölelikten?
Su benim yüregim degil mi,
Kutsal bir atesle yanan yüregim,
Her isi basarmis olan?
O degil mi cosup tasarak,
Yukarda uyuyani aldatarak
Basimi beladan kurtaran?

Benim seni kutlamam mi gerek? Niçin?
Hiç derdine derman oldun mu sen
Derdine derman bulamayanin?
Gözyasini sildin mi hiç
Basi darda olanlarin?
Kim adam etti beni?
Güçlüler güçlüsü Zaman
Ve önü sonu gelmeyen Kader, degil mi?
Onlar degil mi
Senin de benim de efendilerimiz?

Sen yoksa beni
yasamaktan bikar mi sandin?
Kaçar çöllere giderim mi sandin
Açmiyor diye
Tüm düs tohumcuklari?

Bak iste, yerli yerindeyim;
Insanlar yetistiriyorum bana benzer;
Bütün bir kusak benim gibi,
Acilara katlanacak, aglayacak,
Gülecek, sevinecek,
Ve aldiris etmeyecek sana
Benim gibi!

                                               Johann Wolfgang von Goethe

26 Aralık 2014 Cuma

Achilles'in Mezarı

"Kendisi de Akhilleus’un mezarına elleriyle çelenk koydu. Hephaistion’un da Patroklos’un mezarına çelenk koyduğu rivayet edilir. Söylendiğine göre İskender burada Akhilleus’un anısını gelecek nesillere nakleden Homeros gibi bir şairin varlığından dolayı ne denli şansı olduğunu belirtmiş." Arrianos, Aleksandrou Anabasis, 12.
Flavius Arrianos, "İskender’in Seferi (Aleksandrou Anabasis)" isimli eserinde, İskender’in Achilles’e olan saygısını bu satırlarla dile getirmiştir. Bugün halen bir tartışma konusu olan Achilles’in Mezarının yeri Arrianos’a göre Çanakkale'dedir. Tabii Arrianos bu eseri kaleme alırken eski kaynaklardan özellikle Ptolemaios Lagu ve Aristobulos’un kaleme aldıklarından yararlanmıştır. Ptolemaios ile Aristobulos’un İskender’in komutanlarından olduğu göz önünde bulundurulursa İskender’in böyle bir ziyarette bulunduğu söylemi kuvvetlenmektedir.
Büyük İskender Achilles’in Mezarı Önünde
Troya Savaşı’nın M.Ö. 1185 yıllarında gerçekleştiği kabul edilmektedir. Büyük İskender M.Ö.336-323 yılları arasında hüküm sürmüştür. Yani Achilles ile İskender arasında 850 yıl kadar bir zaman bulunmaktadır. İskender atalarının anne tarafından Andromakhe ve Achilles, baba tarafından ise Heracles’e dayandığına inanıyordu. Heracles’in (Herkül) Zeus’un oğlu ve Achilles’in Tanrıça Thetis’in oğlu olması, İskender’in soyunu Tanrılar’a bağlıyordu. Büyük İskender anne tarafından soyunun iki kolunu barıştırmayı hedefliyordu. Bunun nedeni Andromakhe’nin Hector’un eşi ve dolayısıyla Troya tarafında olması, Achilles’in ise Akhalar’ın en güçlü komutanı olup Hector’un baş düşmanı olması ve Achilles’in oğlu Neoptolemos’un Priamos’u öldürmesiydi. Bu iki kolu barıştırmak ve Neoptolemos’un işlediği suçun affedilmesi için, Büyük İskender, Troya Savaşı sırasında hükümdar olan Priamos’un öldürüldüğü yerde kurbanlar kesti. Andromakhe anısına, bölgede (İlion) yaşayan topluluğa ihsanlar yağdırdı. Atası Achilles’in mezarını ziyaret etti ve ona değerli armağanlar sundu.
Büyük İskender
Günümüzde Achilles’in mezarının nerede olduğuna dair çeşitli söylemler çıkmakta ve araştırmalar yapılmaktadır. Okurların büyük bir kısmı Troya Savaşı’nın bile kesin olmadığını dolayısıyla Achilles’in Mezarı gibi bir kavramın nasıl olacağını düşünecektir ister istemez. Fakat günümüze ulaşan kaynaklara ve kazılar sonucu bulunan eserlere baktığımızda Troya Savaşı’nın olmadığı da kesin değildir. Şöyle de düşünmek gerekir ki, bu mezar bir anıt niteliği de taşıyabilir.

Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Dr.Derya Şahin ‘Amisos Mozaiği Işığı Altında Akhilleus - Thetis İkonografisi’ konulu yüksek lisans tezinde Akhilleus kültünün Amisos Mozaği üzerinde kompozisyondan hareketle Karadeniz’in güney sahillerine de geldiğine dair buluntuların olduğunu işaret etmiştir.
Ahmet Çağdaş Çatoğlu’nun haberine göre:
"Dr. Derya Şahin, Akhilleus`la ilgili Karadeniz"de çok fazla buluntu olduğunu söyledi. Samsun Arkeloloji ve Etnografya Müzesi`nde yer alan Amisos Hazineleri`nde ise `Nereidler`in bulunduğunu söyleyen Şahin, “Nereidler, Akhilleus`un annesi Thetis`in kızkardeşleridir. Ve Akhilleus`un öldükten sonra Karadeniz`de bir adaya gömüldüğüne inanılmaktadır” dedi.’

Achilles’in Ölümü

Bir başka iddia ise Achilles’in mezarının Çorum’da olduğudur. 2004 yılında bu haber Çorumlular ile Çanakkaleliler’i karşı karşıya getirmişti. Çanakkaleliler’e göre ise Achilles’in mezarı, Çanakkale Sivritepe Tümülüsü’ndedir, Achilles adına inşa edilmiş olan antik kent ise bu tümülüsün çok yakınındadır.
Özetlemek gerekirse, günümüzde ne Achilles’in ne de Büyük İskender’in mezarlarının nerede olduğuna dair kesin bir bilgi yoktur. Fakat kesin olan bir bilgi var ki o da binlerce yıl önce yaşayan bu iki kahramanın ne kadar önemli kişiler olduğudur. Bugün insanoğlu nükleer silahlarla, petrolle, ekonomik sıkıntılarla uğraşırken, kendi döneminde bir mızrak ve bir kalkan ile savaşmış bu isimlerin adını hala unutamamıştır, unutmayacaktır da.
Bu yazıyı yazarken dikkatimi çeken bir başka anekdot ise, atası Achilles’in izinden giden Büyük İskender’in, tıpkı Achilles gibi mezarının kayıp olmasıdır. Rastlantı mı desem,"Tanrılar"ın bir hikmeti mi desem bilemedim.
Kaynakça:

1-)Arrianos,İskender’in Seferi,Çev.Furkan Akderin,Alfa Yayınevi,İstanbul,2005
2-)Bosworth A.B.,Büyük İskender’in Yaşamı ve Fetihleri,Çev.Hamit Çalışkan,Dost Yayınevi,Ankara,2005
3-)Radikal Gazetesi,7 Haziran 2004
4-)Ahmet Çağdaş Çatoğlu,Haber7,18 Ekim 2007


24 Aralık 2014 Çarşamba

Zeus Kültü

Pergamon tanrıları ve kültleri hakkında bizi aydınlatan kaynakların
başında çok zengin çeşitliliğe ve içeriğe sahip olan yazıtlar gelmektedir. Aynı
zamanda 1865 yılından itibaren yapılan kazılar ile kente ait sikkeler de başvuru
kaynaklarımız arasında önemli bir yere sahiptir. Söz konusu zengin çeşitlilik ve
içerikli yazıtlar, kazı raporları ve sikkelerden yararlanarak kentin dinsel
yaşamını anlatırken konu bütünlüğü açısından tanrıları tek tek ele alıp
incelemeyi uygun gördük. Buna göre en önemli yeri şüphesiz Pergamon
kentinin baş tanrıçası Athena hariç farklı epithetler altında tapınım gören
tanrıların başında Zeus gelmektedir.
      Pergamon’da farklı epithetlere sahip olan Tanrı Zeus’un kültünden söz
edebilmemiz için bazı unsurların da mevcut olması gerekir. Bunlardan biri
sunak veya altar diğeri o bölgede kendisine inanılan tanrının yine aynı tanrıya
ait tapınakta kişileşmesi anlamına gelen bir kült heykeli ve elbette bu heykelin
konduğu tanrı evinin yani bir tapınağın bulunması gerekmektedir.
 Pergamon sanatının şahaseri ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan
Zeus Sunağı (Res. V), 1871 yılında arkeolog Carl Humann tarafından yapılan
kazılar sırasında bulunmuş ve önemli bölümleri kazılarla ortaya çıkarılmıştır.1
Pergamon sanatının bu ünlü başyapıtı konusundaki araştırma alanında örneğin
ne inşaat sahibi ne tarihi ne de yapının hangi nedenle yapıldığı ya da amacının
ne olduğu konuları da dâhil olmak üzere üzerinde tartışılmayan hiçbir şey
yoktur.
 Söz konusu yapının inşasına İ.Ö. 180 yıllarında II. Eumenes’in
yönetiminde Attalosların egemenliğini kesin olarak sağlayan Apameia
Barışı’ndan sonra başlanmış olduğuna dair sağlam bir görüş varken 1994
yılında sunak temelinde yapılan kazılar sonucunda bulunan birkaç keramik
parçasına dayanılarak daha geç bir tarih olan Galat Savaşı sonrasına da
tarihlendirilmek istenmiştir.2 Ancak, sunak arşitravında bulunan adak
yazıtındaki3 iki kırık parçanın tanıklığında söz konusu sunağın inşaat tarihi
olarak İ.Ö. 197 sonrası işaret edilmektedir. Bir tanesi ‘αγαθ[α]’ (agahta)
karşılığında sunağın yapıldığı, kazanılmış başarı ve yararlılıklar manasına gelen
kelimenin bir kısmını içermektedir. Diğeri daha harap olan ve üzerinde sadece
‘βασιλ$σσ[α]’ (basilissa) kelimesinin okunabildiği bir kırık parçadır. Bu ancak ilk Attalos kraliçesi olan Apollonis olabilir. Ancak, Apollonis burada I. Attalos
ile beraber adak yapan biri olarak söz edilmemiştir.4
 Sunağın hangi nedenle yapıldığı konusunda da farklı iki görüş vardır.
İlk görüşe göre I. Attalos, Aphrodite Tapınağı önlerinde Galatlara karşı
kazandığı zaferin anısına Zeus Sunağı’nı inşa ettirmiştir. İkinci görüş ise
sunağın İ.Ö. 170 yıllarında II. Eumenes tarafından Delphoi’da uğramış olduğu
suikastten kurtulması onuruna tanrılara bir teşekkür anıtı olarak inşa ettirilmiş
olduğudur. Eğer Tanrı ve Gigantlar frizindeki (Sunak Levha1–17) esas gruba
bakarak karar vermek mümkünse sunak, Athena ve Zeus’a adanmıştır.5 Ancak
bu projenin ne kadar zaman aldığını ve neden bazı bölümlerinin bitirilmediğini
bilmesek de anıtın tamamlanamamasının en bariz dış sebebinin hanedanlığın
İ.Ö. 133 yılında sona ermesidir diyebiliriz.
      Sunağın yapılışı Athena Kutsal Alanı’nın kökten yenilenmesi işlemi ile
sıkı bir bağlantı içindeydi.6  Hatta sunak muhtemelen Kral Eumenes’in zafer
getiren kent tanrıçasına sunduğu esas adaktı. Ancak bina o denli muazzam
ölçülere sahipti ki onu tanrıçanın kutsal alanına yerleştirmek imkânsızdı.7
Zeus Sunağı (Res. V. ve VI) dışa çıkık iki kanatlı kütlevi bir podyum üzerine
yerleştirilen anıtsal bir platformdan oluşmaktadır. İki kanat arasına yerleştirilen
büyük bir merdiven de kapalı bir avluya açılmıştır. Asıl kurbanların kesildiği
altar da bu kapalı avlunun içinde yer alırdı. Sunak, Arkaik dönemden itibaren
Ionia’daki örneklerden bilinen bir kurban sunağı şeklindeydi ama boyutlar o
kadar büyütülmüştü ki artık bir tapınağa bağlılığı anlaşılamayacak kadar kendi
ağırlığı olan bir yapı oluşmuştu.8 Podyumun dış kısmı bir yerde sunağın
yapılmasına neden olan ana sebep ve anıta boydan boya hâkim olan en büyük
ve en detaylı parçası olan Tanrılar ile Gigantlar’ın savaşını gösteren
(Gigantomakhia) friz ile bezenmişti.122 İ.Ö. 490–480 yıllarında Helenlerin
Perslere karşı kazandığı özgürlük savaşına benzetilen Tanrıların Gigantlar ile
olan efsanevi savaşı, Zeus Sunağı’nın frizlerine aynen Atina Akropolisi’nin
güney duvarında tasvir edildiği gibi Helenlerin barbarlarla özellikle de haraç
isteyen ve soygun yapan Galatlara karşı kazandığı zaferin anısını ebedileştirmek
üzere tanrılara adanmıştır.9 Sunağın bu büyük firizi 2.30m yüksekliğinde ve
110m uzunluğunda, farklı enlerde–70-100cm- kesilen 30 yan ve toplam 120
dar panodan oluşmaktaydı. Panolar 30cm’i kabartmalar için kullanılan 50cm’lik
derinlikte bloklar şeklindeydi. Friz orijinal olarak toplam 100 figürden ve çeşitli
hayvanlardan oluşmaktaydı. Panolar farklı enlerde yapılarak her panoya bir
figür düşecek şekilde planlanmıştı.10
Söz konusu frizde yer alan savaş olayı belli bir efsaneden
Kaynaklanmamakta11 ama herhalde tasarım ağırlıklı olarak Hesiodos’un
Theogonia (Θεογον$α) adlı şiirsel eposuna dayandırılmış görünmektedir.12 Buna
göre en genç tanrı soyu olan Hellen tanrıları sülalesinin kralı, kalabalık
Olympik refakatçıları ile Zeus’a karşı genellikle yılan bıcaklı ejderhalar olarak
yaşamlarını sürdüren Gigantlar savaşıyorlardı. Zeus ve tanrılarını iktidardan
uzaklaştırmak için ayağa kalkmışlar, Zeus ve Athena önderliğinde olanlara
yenilmişlerdi. Çünkü Pergamon’un Ana Tanrıçası ile bütün tanrıların başı olan
babası, her ikisi de karanlığın güçlerine karşı en ön saflarda duran savaşçılardı.
      Friz dörtkenara ve farklı tanrı tiplerine göre bölünmüştü. Tanrılar katı
bir soy ağacına göre değil en bilinen ilişkilerine göre (aile fertlerine veya
beraber ortak harekette bulundukları kişilerle) sıralanmışlardır. Yani çok katı bir
şekilde sürdürülmeyen bu tematik düzenleme öyle yapılmıştı ki baş tanrılar
frizin doğu tarafında diğerleri ise kişiliklerinin ilk önce ait olduğu yönlerde
savaşıyorlardı.13
      Sunağın ana cephesi olan doğu tarafı (Sunak Levha–7–10) güneşin
doğuş istikametine, rahibin kurbanın yanındayken baktığı tarafı doğru
düzenlenmişti. Orada savaş halinde bir arada bulunanlar: Zeus, Athena, Nike,
Ares daha sonra tek ölümlü olarak Herakles vardı. Çünkü efsaneye göre,
Gigantlar tanrılar tarafından ancak bir ölümlünün yardımıyla yenilebileceklerdi.
Burada ve geriye kalan diğer frizlerde tanrılar, kısmen frizlerin köşelerini dönen
akrabalık ilişkilerine göre dağılmışlardı. Örneğin Leto, çocukları olan Artemis
ile Apollon’un arasında durmakta, birbirinden çok farklı eşler olan Ares ve
Aphrodite, doğu ve kuzey frizlerinin birleştikleri köşede, sırt sırta vermiş
şekilde hem birbirlerine bağlı hem de ayrı olarak savaşmaktaydılar.14
      Güney tarafta (Sunak Levha–4–6) gün yönünde Güneş Tanrısı Helios
savaşmakta, kız kardeşi şafak kızılı Eos at üzerinde onun önünde gitmektedir.
Ay Tanrısı Selene, Helios’u izliyordu. Kuzey taraf (Sunak Levha–11–15) gölge
tarafıydı. Burada ortada Gece Tanrıçası Nyx savaşıyordu, çevresinde kendisine
akraba olan figürler yer alıyordu. Bunlar: Kavga Tanrıçası Eris, Kader dağıtan
Moira’lar ve benzeri ürkütücü güçlerdi. Batı taraf (Sunak Levha–16–17) denize
yönelikti. Burada kuzeyden köşeyi dönüp gelen deniz tanrıları vardı. Bunlar da
Poseidon ve Amphitrite, Nereus ve Doris, Okeanos ve Tethys’idiler.
 Yukarıda verilmeye çalışılan bu tema prensibini frizin bütününde
izlemek mümkün değildir. Kesin bir tematik düzen yokmuş gibi görünmektedir.
Aynı şekilde tanrı soylarının sadece Hesiodos seceresine göre düzenlenmesine
de pek uyulmamış gibidir. Ancak şunu söyleyebiliriz ki Pergamon Kral
söz konusu Tanrılar ile Gigantlar arasındaki savaş sonucunda kazanılan
zaferde en büyük rolü üstlenmiş olan, Kahraman Herakles’dir.15 O, Pergamon
kentinin kurucusu Telephos’un babası olması nedeniyle kendi hanedanlarının
kurucu atasıdır. Bu nedenle onun hikâyesinin de sunak binasının üst katında
daha ufak rölyef frizinde anlatılması tamamen uygundur. Sunağın avlu
duvarlarındaki friz, esas kurban adak sunağını çevrelemekteydi. Yaklaşık 390
resimle Telephos16  efsanesi sürekli bir friz biçimindeydi.17 Efsane resimli iki
kronik halinde anlatılmıştır: Efsane Peloponnes’teki Tegea kralı Aleos’a
oğullarının, kızı Auge’nin doğuracağı kişi tarafından öldürüleceğini bildiren bir
kehanet ulaştığını anlatmaktadır. Kral bunun üzerine Auge’yi bekâret yemini
etmesinin şart olduğu bir Athena Rahibesi yapmıştır. Gezileri sırasında
Tegea’ya gelen Herakles ile buna rağmen bir aşk ilişkisi başlamış ve bundan
oğlu Telephos meydana gelmişti. Auge korkular içinde kalıp çocuğunu terk
etmişti. Kendisi hatasından dolayı cezalandırılıp bir sal üzerinde denize
bırakıldı. Mysia’da Kral Teuthras’ın ülkesinde kıyıya vuran Auge’yi kral evlat
edindi. Küçük Telephos, babası Herakles tarafından vahşi doğada bulunmuş ve
efsaneye göre bir dişi geyik tarafından emzirilmiş ve büyütülmüştü. Telephos
frizindeki betimlemede dişi geyiğin yerini bir dişi aslan almıştı. Bu belki de
tarihi sebeble icat edilen Roma karşıtı bir sembolleştirme ile ilgiliydi (Roma’nın
dişi kurdu / Pergamon’un dişi aslanı).
 Telephos, kehanetin gerektirdiği zorunluluğa uyarak daha sonra
Auge’nin erkek kardeşlerini öldürdü. Yaptığının cezasını çekmek için denizi
aşıp Mysia’ya vardı ve o da Kral Teuthras’a geldi. Kral, eğer kendisine düşman
olan Idias’a karşı yardımcı olursa, ona kızı Auge’yi vermeyi vaat etti. Bu
gerçekleşti ancak bir ejdarha araya girerek Telephos’un annesi Auge ile karı
koca olmalarını önledi.
 Frizin ikinci yarısında, Akhaialıların Troia’ya doğru giderken ilk önce
nasıl yanlışlıkla Myisa’ya geldikleri ve bu arada bölgenin kralı olmuş bulunan
Telephos ile nasıl savaşmaya başladıkları anlatılmaktadır. Telephos, Akhilleus
tarafından yaralanmıştı ve kehanete göre, ancak bu kişi kendisini
iyileştirebilecekti. Bu sonunda Telephos’un Akhilleus’a ve Yunanlılara şantaj
yapmak için Kral Agamemnon’un bir oğlunu kaçırdığı Yunanistan’da
gerçekleşti. Akhilleus’un mızrağının ucundan alınan biraz pas ile yapılan
tedaviden sonra barışma yer aldı. Telephos geriye döndükten sonra Pergamon’u
kurdu ve kentin kültlerini vakfetti.18
 Kısaca Telephos frizi Attalos egemenliğindeki Pergamon’un
kahramansal mitolojik kökenlerini ve onun saygı değer Troia geleneği ile olan
ilişkisini konu almaktadır. Diğer hanedanlar gibi Attaloslar da kahraman atalara
ihtiyaç duymuşlardır. Telephos buna çok güzel bir örnektir. Çünkü Telephos,
Arkadialı Herakles’in oğlu olduğundan gerkçek bir Hellen idi ve Pergamon
bölgesinin kralı olmuştu. Aynı zamanda saygın Troia hikâyesi ile de ilgisi vardı.
 Başta epigrafik belgeler olmak üzere somut kaynaklara dayanarak Tanrı
Zeus’a tıpkı tanrıça Athena’da olduğu gibi epithetsiz olarak da tapınılmıştır.19
Ancak, şunu söylemekte fayda vardır: Pergamon kentinde Zeus, Athena hariç
farklı epithetler altında tapım gören tanrıların başında gelmektedir.
 Yazıtlarda adı açıkça geçen Tanrı Zeus’a araştırma konumuzun sınrılı
zaman dilimi içinde dört isim altında tapınıldığı belirlenmiştir: Zeus Soter
(Σωτρ), Zeus Sabazios (Σαβ ζιος), Zeus Keraunios (Κερανιος) ve Zeus
Tropaios (Τροπα ος).






Kaynakça;
1 Smith 2002, s.161; Radt 2002, s.167 ve 307–312.
2 Smith 2002, s.162; krş. Radt 2002, s.167vd.
3 Ins.v.Perg.69.
4 Smith 2002, s.162, res.no.194.
5 Radt 2002, s.168.
6 Radt 2002, s.157; ayrıca bkz. s.77–81.
7 II. Eumenes ve halefi II. Attalos dönemlerinde Pergamon’un yeniden yapılanması
için bkz. Radt 2002, s.77–81; Zeus Sunağı için bkz. s. 168vd.
8 Sunak planı için bkz. Radt 2002, s.168vd.
9 Gigantlar için bkz. Grimal 1997, s.212–214.
10 Paus. I. 25.2; Ins.v.Perg.23; bu konudaki yorumlar için bkz. Hansen 1972, s.38.
11 Smith 2002, s.163; Alt.v.Perg.III.2.
12 Sunağın kabartmaları için bu konunun seçilmesinde II. Ptolemaios Philadelphos’un
saray ozanı Kallimakhos’un ‘Delos’a İlahi’ (Hymnos eis Delon [+Υµνος ε-ς ∆Qλον]) adlı
eserinden de ilham alınmış olabilir; bkz. Agnelli, S…et al. 1991, s.63.
13 Bkz. Hesiod. “Theogonia” 1977, s.105–140; krş. Smith 2002, s.167–186.
14 Bu konuda arkeolog Carl Humann’ın kazı sırasında 1879 yılında kendi eliyle yaptığı
sunağın büyük frizinde yer alan rölyeflere ait çizimleri örneklendirilmede tarafımızdan
çalışmamızın ekler bölümünde kullanılmıştır.
15 Smith 2002, s.162–168; Radt 2002, s.167–172; Bayatlı 1991a, s.16–31.
16 Bkz. Grimal 1997, s.251–281.
17 Bkz. Grimal 1997, s.771–773.
18 Radt 2002, s.172vd.
19 Radt 2002, s.175–176.


23 Aralık 2014 Salı

Yunan Mitolojisi


Antik Yunan Tanrıları,kahramanlarımitleri ve antik ritüel ve kültüyle Yunan Mitolojisi. Orfeus'un hikayesi, Truvalı Helen ve Oedipus (Ödipus ya da İdipus olarakta bilinmekte) mitleri Yunan mitlerine sadece bir kaç örnektir.
orfeusOrfeus - Giuseppe Cades (1750–1799)
Yunan mitolojisi Antik Yunanistan'ın inanç sisteminin bir parçasıydı. Günümüz tarihçileri mitolojiden yola çıkarak Antik Yunanistan ve Yunan Medeniyeti hakkında bilgi sahibi olmaktadırlar.

Mit (Efsane)

İngilizce myth ve Türkçe mit terimleri Yunanca μύθος (miithos diye okunan) daha çok hikaye anlamına gelen antik Yunanca sözcükten türemişlerdir. Öte yandan Mitolojist (μυθολόγος: mitholoogos) sözcüğü ise hikaye anlatıcısı anlamına gelmektedir. İlk kez Herodot mit sözcüğünü olağan üstü hikaye anlamında kullanmıştır . Plato (Eflatun) ise daha keskin bir tanımlama ile logi ve miti diye iki farklı konsepten bahsetmiştir. Logi dialektik yardımıyla ifade edilebilen durumları, miti ise gerçek olmayan durumları tanımlamakta kullanılmıştır.
Yunan Tarihci HerodotYunan Tarihci Herodot
Yunan Filozof Plato (Eflatun)Yunan Felsefeci Plato (Eflatun)
Mit genel bir şiir türü değildir. Mitlerin bilinen yazarları yoktur. Kuşaktan kuşağa aktarılmışlardır. Bu yönüyle sözlü şiire benzemektedir. Mitleri kayıt edenler, yazanlar mitlerin bu özelliğine uygun hareket etmişlerdir. Örneğin Plato Atlantis mitinden bahsederken hikayeyi Kritias'dan duyduğunu, onun da amcasından, amcasının da Solon'dan, Solon'un da Mısırda duyduğundan sözetmektedir. Öyleki mitin kaynağını tespit etmek mümkün olmasın.
odise ve sirenlerOdise
Herbert James Draper (1862-1920)
truva savasiTruva Savaşı
Anton Mozart (1573 - 1625)
amazonlarAmazonlar
Johann Heinrich Wilhelm Tischbein (1751–1829)

Yunan Mitoloji'sinin Kaynakları

Yunan mitolojisi hakkında bilgi antik Yunan eserlerinden, tarihi objelerden, yazıtlardan ve kalıntılardan elde edilmiştir. Arkeolojik buluntuların, doğa olaylarının ve yunan edebi eserlerinin karşılıklı modern bilimler tarafından incelenmesi neticesinde, Yunan Mitolojisi, Antik Yunanistan da ya da Antik Yunanistan'ın etki alanında gerçekleşmiş tarihinin ve doğa olaylarının şiirsel bir yansıması olarak nitelendirilmektedir.
zeus ya da poseydon heykeli Atina arkeoloji muzesiZeus Ya da Poseydon heykeli.
Atina Arkeoloji Müzesi
yilan tanricasi Kandiye arkeoloji muzesiYılan Tanrıçası
Kandiye Arkeoloji Müzesi

Yunan Mitolojisinin Edebi Kaynakları

Bilinen en eski edebi kaynaklar Homeros'un İlyada ve Odise epik şiirleridir. Hesiod, Homeros'un çağdaşı, Theogony (Tanrıların Kaynağı) eserinde en eski Yunan mitleri, dünyanın oluşumu, Titanlar ve Devlerle ilgili bilgiler sunmuştur. Didaktik şiir Ἔργα καὶ Ἡμέραι (işler ve günler) ünlü mitler Pandora, Prometheus, ve 5 çağları içermektedir. Antik Yunan lirik şiiri de mitlerden beslenmiştir. Ünlü lirik şairler Theokritus, Bion, Pindar, Bachilides ve Simonides eserlerinde mitlerden yararlanmışlarır. Lirik şiirde olduğu gibi Antik Yunan Draması da Yunan Mitlerininden yararlanmıştır. Trajedi oyun yazarları Aeshilus, Sofokles ve Evripides'in tiyatro oyunlarının kaynağını antik yunan mitolojisi özellikle Truva savaşları oluşturmuştur. Herodot ve Sikulus gibi tarihciler Yunan coğrafyasını dolaşıp yerel mitleri ve efsaneleri derlemiştirler.

Kaynakça
  • Anthony Alms (2007). Theology, Trauerspiel, and the Conceptual Foundations of Early German Opera. New York
  • Fritz Graf (1996). Greek Mythology JHU Press
  • Guirand, Felix (1987). Greek Mythology.

21 Aralık 2014 Pazar

Prometheus ve 2700 Yıllık Tıp Bilgisi

Yunan Mitolojisi’nde anlatılan bir çok efsane günümüz gerçeklerini içerir. Hesiodos ve Homeros’a göre düşünürsek günümüzden yaklaşık 2700 yıl evvel anlatılan efsanelerdeki gerçekler hakikaten şaşırtacak derecedendir. Özellikle içinde bir tıp gerçeğinin geçtiği efsaneler ‘Bu adamlar 2700 sene evvel bunu nasıl anlamışlar?’ dedirtecek cinsten.

Günümüzde, karaciğerin kendini yenileyen bir organ olması neredeyse herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu gerçek, Yunan Mitolojisi’nde Prometheus’un hikayesinde saklıdır.


‘Prometheus, Tanrılar’dan önce varolan Titanlar’dan İapetos’un oğludur. Zeus’un bir kuzenidir denilebilir kendisi için. Kile şekil vererek ilk insanları yaratan olarak geçmektedir. Oysa Hesiodos’un Theogonia isimli eserinde, insanın yaradılışı bu şekilde anlatılmamıştır. Hesiodos’a göre Prometheus ilk insanın yaratıcısı değil, velinimetidir.
Efsaneye göre Prometheus, bir kurban töreni sırasında, kestiği sığırın etlerini ve iç organlarını hayvanın işkembesine sararak derisinin altına, sıyrılmış kemikleri ve arta kalan kısımları da içyağına sararak Zeus’a sunar. O’na kendi payını seçmesini ve diğer kalan payı da insanlara vereceğini söyler. Zeus iç yağına sarılmış olanı tercih eder,tabii yağı kaldırdığı an kemikleri görecek ve Prometheus’un onu bu şekilde aldatmasına kızacaktır. Bu durum üzerine Zeus, insanlara ateş göndermemeye karar verir böylece eti pişiremeyeceklerdir. Fakat insanları her zaman destekleyen Prometheus, Hephaestios’un ocağından çaldığı ateşi insanlara yollar. Bir başka anlatıma göre Prometheus bu ateşi, güneşin tekerleğinden çalmıştır.
Prometheus’un kendisini aldatmasına ve insanlara verdiği cezayı hiçe sayarak onlara yardım etmesine kızan Zeus, Prometheus’u Kafkas Dağları’na zincirlemiştir. Ayrıca bir kartalı da Prometheus’un ciğerini yemesi üzerine başına musallat etmiştir. Kartal her gün Prometheus’un yanına geliyor, karaciğerini yiyor ve ertesi gün karaciğer yeniden oluşuyordu.’
Prometheus daha sonradan Heracles tarafından kurtarılmıştır.
Efsane ilk bakıldığında, insanın ateşle tanışmasının öyküsü veya en basitinden Prometheus’un cezalandırılmasının öyküsüymüş gibi algılanmaktadır. Tabii ki efsane bunları da içermektedir. Ama günümüz gerçeklerine baktığımızda, bu hikayedeki en önemli unsurun ‘Karaciğerin Yenilenmesi’ olduğu kanısına varmaktayız. Günümüzden 2700 yıl önce karaciğerin bu özelliği biliniyormuşcasına bir efsane anlatılmıştır. Belki bu gerçek ilk defa bu efsane içerisinde belirtilmiştir, belki de bilinen bir gerçek kullanılarak efsaneye bir detay katılmıştır.

Kaynakça: 
1-)Grimal P.,Mitoloji Sözlüğü,Çev.Sevgi Tamgüç,Sosyal Yayınlar,iSTANBUL, 1997 2-)Mavromataki M.,Greek Mythology and Religion,English Edition,HAİTALİS,Athens,1997

18 Aralık 2014 Perşembe

Mitoloji Nedir?

YUNAN ve ROMA MİTOLOJİSİ
MİT (MYTH) NEDİR?
Mitler doğa güçlerini ve doğaüstü yaratıkları vurgulayan hayal ürünü öykülerdir. Mitin simgesel ve kutsal bir ağırlığı bulunmaktadır. Yüzyıllar boyunca bu öyküler birbirlerinden beslenerek zenginleşmişlerdir. Başlarda bu olağanüstü anlatılar kulaktan kulağa gizlice yayılıyorken zamanla bunlardan bazısı, özellikle de yazarlıkla uğraşanlar tarafından kayda alınmışlardır.
Günümüzde, elimizde kalmış hemen her öykünün, yere ve zamana, anlatıcının bağlı olduğu soya göre değişen farklı anlatımları bulunmaktadır. Bu çeşit bir çeşitlilik mitleri canlı ve çoğulcu yapmaktadır.
Mitler, evrenin ve insanın yaratılışı, doğa güçlerinin tanrıları türetmesi gibi insanın anlam arayışına kutsal denebilecek yanıtlar da vermektedirler. Tüm uygarlıklar şehirlerinin kökenlerine, ulusal kahramanlarına ilişkin başka mitler de üretmişlerdir.
İlk çağlarda, kültürlerin temelini mitler oluşturmuş ve o uygarlığın içinde yaşayan insanlar da bunları mutlaka öğrenmiştir. Bunların evrenin bilinmezliği ve cesameti karşısında iç huzuru sağlaması nedeniyle herkes mitlere inanmıştır.
Mitler, paganizmin (çok tanrıcılık) ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Mitlere Türkçe’de tam anlamını vermese de efsane de denildiği olmaktadır.
YUNAN MİTOLOJİSİ
YUNAN DİNİ
Yunan dininde ne Hıristiyan kiliseleri gibi hiyerarşik ve bütüncül bir teşkilat, ne sıkı sıkıya tanımlanmış ve insan hayatının tüm yönlerine nüfuz edebilen zorlayıcı bir inanç, ne de Kutsal Kitap ve ya bu kitaptan çıkan bir yasalar bütünü vardır. Din görevlileri aslında , ayinleri düzenlemek ve törenlerin Yunan geleneklerine uygun yapılmasını sağlamaktan öteye geçmeyen yüksek memurlardır.
Yunanlılar tanrılarının sayısını , oluşan düşünce değişikliklerine bağlı olarak pek çok kez artırmışlardır. Yunanlıların tanrı sayısındaki bu artış başka uygarlıklarla ve onların tanrılarıyla karşılaştıklarında çarpıcı bir hale gelmektedir. Yunan panteonu bu durumda sürekli genişlemiştir. Tarihsel olarak panteon Akha kabilelerinden gelmektedir. Bunlara Akhalar Yunanistan’ı işgal ettiklerinde bölgede yer alan yerel tanrılar katılmıştır. Ardından, tüm Mezopotamya, Mısır ve Anadolu tanrı ve tanrıçalarının farklı adlar altında da olsa temsil edildiklerini görürüz. Bu durum, Yunan kolonileşmesi döneminde gerçekleşmiştir. Tüm Yunan tanrı ve tanrıçalarının dünyaya yayılması ve farklı coğrafyalarda üstünlük kurması ise İskender’in fetihçiliği ile mümkün olabilmiştir.
Yunan dininde ayinler, bayramlar zamana ve yöreye göre değişir, ama başlıca tanrılar, mitler, tapınak ve kurbanlar hepsinde ortaktır.
Tanrılar her yerde hazırdırlar, her şeyi bilirler, gerçek dünyada kendilerini simgelerle belli ederler ve pek çok işlevleri vardır. Çok güçlüdürler, doğa olaylarından sorumludurlar, insanların eylemlerine yön verirler ya da karışırlar. Tanrılar yalnızca kişilerin tek tek yaşamlarına karışmaz, aynı zamanda sitenin (şehir-devlet) yaşamına karışır. Onlarla ayin ve dua ile ilişki kurulur, cevapları da rüya ve kehanetlerle alınır.
Tüm güç ve cesametlerine karşın doğrudan doğruya Tanrı ve Tanrıçalar da belirsiz ve kaygılandırıcı Kader’e boyun eğerler. Tanrı ve Tanrıçalar tıpkı insanlar gibidirler. Bu görünüşleri ve giyim-kuşam ve yaşam tarzlarıyla olduğu kadar aşkları, sevgileri, öfkeleri ve düşmanlıkları gibi kişilik özellikleriyle de böyledir. Yunan tanrı ve tanrıçaları ile ilgili mitler öylesine boldur ki bu durum diğer ilk çağ mitolojilerinden farklı olarak onlara büyük bir canlılık, enerji ve hareket katmıştır.
Yunanlılar özellikle kendi sitelerini ve oturdukları yeri koruyan tanrıya bağlıdırlar. Aynı tanrı hesabına her biri şu ya da bu biçimde bir betimleme ve ye işlevi kutsamaktadır.
Yunan felsefesinin gelişmesi ve ilkel de olsa bilimin ilerlemesi ile aydın ve filozof kişiler giderek tanrıların varlığından kuşkulanır olmuşlardır. Kimileri mitolojik anlatımları uydurma ve usdışı sayarak alaya almıştır. Büyücülüğe önem atfedilmektedir; büyüden, bedduadan ve hortlaktan korkulur.
YUNAN MİTOLOJİSİ
Metinlerinden ve figürlü anıtlarından, Yunan dilinin konuşulduğu topraklarda, M.Ö. 9. ya da 8. yüz yılda, yani Homerik şiirlerin bize anlattığı dönemle “paganizmin” sonu, yani İsa’dan 3 ya da 4 yüz yıl sonrası arasında var olduğunu bildiğimiz olağanüstü anlatılara ve her türlü efsane bütününe Yunan mitolojisi denmektedir.  
Yunanistan’da mitler, epik-dinsel şiirlerden tutun, lirik kahramanlık öykülerine, olağanüstü niteliklerin yitirildiği tarihsel anlatılara kadar her türe aittir. Bazen tarihle renklenir ve şehirler ya da aileler için asalet unvanı olurlar. Bazen salt destandırlar. Bazen, salt dinin inanışlarını ve ayinlerini güçlendirmeye ya da açıklamaya yararlar.
Yunanistan’da mit, aynen düşlemin akılla, anlatan sözün gösterenle karşıtlık oluşturması gibi logosla karşıtlık oluşturmaktadır. Logos ve mitos dilin iki yarısı, zihinsel hayatın eşit derecede temel iki işlevidir. Logos usa uygun anlamlı söz, mitos (mit) ise hayali öyküdür. Mit, böylelikle, insan düşüncesindeki bütün akıldışı kısmı kendi etrafında toplar: doğası gereği bütün yaratılarında sanatla akrabadır. Belki de Yunan mitinin en kavrayıcı özelliği buradadır: onun, zihnin bütün faaliyetleriyle bütünleşmiş olduğunu tespit ederiz. Edebiyatta olduğu gibi, plastik sanatlarda da, Hellenizm’den medet ummayan tek bir alanı yoktur. Bir Yunanlı için mit sınır tanımaz. Her yere nüfuz eder. Hava ya da güneş, onun hayatı için ne kadar gerekliyse, mit de düşünceleri için o kadar gereklidir.
Yunan dilinin bu gün bilinen ilk destanları Homeros’un İlyada ve Odysseia’sı, geniş anlamıyla birer “mit”tir. İnsan ile insanüstünün sürekli karışımı, onların temel niteliğidir.
Yunan destanının özü, insanlar arasındaki çekişmeleri yüceltmek ve mit aracılığıyla bunların evrenin boyutları oranında genişletilmesidir.
MİTLER BİZE NASIL ULAŞMIŞTIR?
İlk zamanlarda mitleri gezgin ve şarkıcı ozanlar (aedler) dillendirmiştir. Bunların en önemli derleyicisi Homeros, kör bir ozan olarak İlyada ve Odysseia’yı yaratmıştır. Ardından Hesiodos ve Pindaros gibi sanatçı-lirik ozanlar gelmektedir. Mitler, tiyatro eserlerinde oynanmıştır. Filozoflar yerseler de yanında da görünseler mitlere ulaşmamız için önemli bir başka kaynak olmaktadır. Herodotos ve Thukydides gibi tarihçiler ile İskenderiye ve Roma yazarları da bir başka kaynağı oluştururlar.

MİTLERİN İÇERİKLERİ

Mitler Büyük Teogonik Mitler (Yaratılışa ilişkin olanlar), Olymposlular (Panteon) ve büyük Tanrıların Öyküsü, Büyük Kahramanlık Öyküleri, Efsaneleşmiş Kişilerin Yaşam Öyküleri olarak ayrımlaşmaktadırlar. Mitlerin içeriklerine ve Tanrıların öykülerine Kaynakçada belirtilen kitaplardan ulaşabilirsiniz.

 

TANRI ve TANRIÇALAR


YUNANCA ADI
LATİNCE ADI
ATRİBÜLERİ
TEMSİL ETTİKLERİ DOĞAL KUVVET ve FİKİRLER
ZEUS
JUPİTER
Kartal, asa, şimşek
Gök Tanrısı
HERA
JUNO
Tavus kuşu, zambak, nar
Evliliği simgeleyen tanrıça
ATHENA
MİNERVA
Zeytin dalı, kalkan, baykuş
Koruyucu tanrıça, savaş ve şehir tanrıçası
APOLLON
PHOLBUS
Ok ve gümüş yay, lyra
Işık Tanrısı; şiir, müzik, dansı ve aydın, durgun, ölçülü gücü simgeler.
ARTEMİS
DİANA
Ok ve yay, geyik, hilal
Avcı tanrıça, ana tanrıça, toprak ve bereketi simgeler.
HERMES
MERCURİUS
Kerykeion, kanatlı pabuçlar
Haberci tanrı, yolcuların yardımcısıdır.
HEPHAİSTOS
VULCANUS
Çekiç ve örs
Demirci tanrı, her türlü madeni işler.
HESTİA
VESTA
Kutsal ateş
Ocağı ve aile erdemlerini simgeleyen tanrıça
ARES
MARS
Miğfer, mızrak
Savaş tanrısı
APHRODİTE
VENÜS
Güvercin
Güzellik ve aşk tanrıçası
DEMETER
CERES
Bereket boynuzu, buğday demeti, orak
Bereket tanrıçası
POSEİDON
NEPTÜNÜS
Üç çatallı asa (Trident)
Deniz tanrısı
HADES
AİDONEUS
Tarnkappe adı verilen, tanrıyı görünmez kılan başlık
Yer altı tanrısı
ASKLEPİOS
AESCULAPİUS
Yılan
Sağlık tanrısı
DİONYSOS
LİBER
Thyrsos, Kantharos
Tarım tanrısı, şarap tanrısı
Tablo 1 Bazı tanrıların adları, atribüleri, temsil ettikleri doğal kuvvet ve fikirler. Tablo, ana tanrı ve tanrıçaları Yunan ve Roma karşılıklarıyla vermektedir.

 

 

ROMA MİTOLOJİSİ

Romalılar gerçek anlamda bir mitoloji yaratmamışlardır. Efsaneleri başka uluslardan özellikle de Yunanlılardan alınmadır. Tanrısal güçlerden şöyle ya da böyle çekinirler, kehanete karşı çok dikkatlidirler. Dinleri bir tür tanrısal sözleşmedir: Veriyorum ki sen de veresin!
Dinsel her eylem bir belirginlik içinde yürütülmelidir. Örneğin, duanın ya da kurbanın yöneltildiği tanrının adı tam tamına söylenmeli, gerekli formüller kesin bir sessizlik içinde kelimesi kelimesine tekrar edilmelidir. Uğurlu ve uğursuz günler özenle saptanır, duruma göre o günlerde kimi işlere izin verilir ya da verilmez. Uzmanlar, tanrısal isteğin işareti olan kuşların davranışları falı’nın uygun olup olmadığını bildirirler. Vatan sevgisi yolunda bir kimse kendisini Ölüler Ülkesi Tanrıları’na adayabilir, bu takdirde o kimse o savaş içinde yaşamını yitirmelidir.

GELENEKSEL TANRILAR

İlk Romalılar, her nesnede, her canlıda tanrısal bir güç görüyorlardı; bu belirsiz güçler doğa olaylarını ve insanların eylemlerini yönlendiriyorlardı. Bunlar giderek açıklık kazandılar ve böylece tek tek kaynaklar ve akarsular Pınar’da tanrılarını buldular. Aynı şekilde, buğdaydan pas hastalığını uzak tuttuğuna inanılan Robigus da bir tanrıdır; Flora ve Pomana da çiçek ve meyve tanrıçalarıdır. İmparatorluk büyüyüp, Roma şehirleştikçe sürülerin koruyucuları Pales ile Faunus, korulukları bekleyen Silvanus ve tarlanın sınır taşı demek olan Terminus da kutsanmıştır.
Bu tanrılar arasından güçlü kişiliğe sahip bir kaçı sıyrılmaktadır: İanus, zamanda ve mekanda her başlangıcın ve her geçiş yerinin tanrısıdır. Aile ocağının alevi Vesta tarafından simgelenmektedir. Saturnus yıl sonu şölenlerini yönlendirir.
Savaş tanrısı Mars bir yandan da bitkilerin gelişmesini sağlamaktadır. Eski yılı temsil eden yaşlı Mars’ın kovulması ritüeli Julius Caesar öncesi ay takvimini kullanan Roma’da önemli olmuştur.
Roma fetihleri Akdeniz dünyasını birleştirdikçe eski aile kültleri ve kamusal kültler yerlerini özellikle Eski Yunanistan’dan alınma tanrı ve tanrıçalarla yeni kültlere bırakmıştır. Romalılar bu yeni tanrı ve tanrıçalara Latince isimler koymuşlardır. (Tablo 1)

İMPARATORLUĞUN FARKLI İNANIŞLARI

Roma en geniş sınırlarına ulaştığında imparatorluğun geniş coğrafyasını kültürel anlamda birleştirebilmek için ortak inanç yaratmak gerekmiştir. İmparatorluk kültleri (İmparatorların tanrılara özdeş sayılması) geniş kitlelerce benimsenmemiştir. Bu durumda Helenistik kültür ve gizemli Doğu dinleriyle kurulan ilişkiler Romalının ufkunu genişletmiştir. Özellikle eşitlikçi ve ölümden sonra doğuş vaat eden inanışlar, köleler, kadınlar ve askerler tarafından gizli gruplar içinde üst tabakalar karşı çıksalar da devam etmiştir. Mithra ve ya Kybele kültüne girenler bu grupta yer almaktadırlar.
Doğuda Yahudi topluluğu içinde beliren, tapınağı ve heykeli olmayan garip bir din başlangıçta Romalılarca bir Yahudi mezhebi olarak algılanmıştır. Ancak Hıristiyanlık hızla İmparatorluk yoksulları içinde yaygınlaşınca bu din ile eski pagan dinler çatışmaya girmiş, yöneticiler kimi zaman hoş görse de işkence dönemleri birbirini izlemiştir. M.S. 324 yılında İmparator Konstantin resmen Hıristiyanlığa geçinceye kadar bu din baskı görmüştür. Bu tarihten sonra ise paganizmin ortadan kalkmaya başladığını ve eski mitolojiler Rönesans’ta tekrar anımsanana kadar unutulduğunu söylemek doğru olacaktır.

KAYNAKÇA

Aşağıdaki kaynakçadan Yunan ve Roma mitolojilerine ait tüm öyküleri ve daha geniş bir tanrı-tanrıçalar kuşağını öğrenebilirsiniz:
Antik Mitolojide Kim Kimdir?, Gerhard Fink, Kabalcı Yayınevi, 1997
Antik Yunan’da Sanat ve Mitoloji, Thomas H. Carpenter, Homer Kitabevi, 2002
Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü-Antik Dünya ve Geleneksel Toplumlarda, Yves   Bonnefoy, Dost Kitabevi Yayınları, 2000
Efsaneler Dünyasında Anadolu (Anadolu Mitolojisi), Derman Bayaldı, Say Yayınları, 1996
Eski Yunan’da Söylen ve Toplum, Jean-Pierre Vernant, İmge Kitabevi Yayınları, 1996
Klasik Yunan Mitolojisi, Şefik Can, İnkilap Kitabevi, 1997
Mitologya, Edith Hamilton, Varlık Yayınları, 1996
Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat, Remzi Kitabevi, 1997
Mitoloji Sözlüğü-Yunan ve Roma, Pierre Grimal, Sosyal Yayınlar, 1997
Tanrıların Masalları-Mitolojinin Öyküsü, Michael Köhlmeier, Yurt Kitap-Yayın, 2001
Tanrıların Öyküsü-Mitoloji, Derman Bayaldı, Say Yayınları, 1997
Yunan Mitolojisi, Pierre Grimal, Dost Kitabevi Yayınları, 2005
Yunan Mitleri, Robert Graves, Say Yayınları, 2004
Yunan ve Roma Mitolojisi, Colette Estin-Helene Laporte, Tübitak Yayınları, 2002