9 Ocak 2015 Cuma

Antik Yunan Mitolojisi’nde Kadın



Mytos (Yunanca: μυθος)(1) yani söylenen ya da duyulan söz ve bir nevi masal, öykü, efsane anlamına gelir. Ama insanlar gördüklerini, duyduklarını anlatırken birçok süslemelere başvurdukları için mytosları incelerken, bu masalsı anlatıların içlerinde büyük ölçüde gerçeklik payının bulunduğunu bilsek de, yine de şüpheyle yaklaşmakta fayda vardır.. Bu yüzdendir ki Herodot gibi bir tarihçi mytos’a tarihi değeri olmayan güvenilmez söylenti der, Platon gibi bir filozof da mytos’u gerçeklerle ilişkisiz, uydurma, boş ve gülünç bir masal diye tanımlar. (2)
Logos (Yunanca: λογος)(3) ise gerçeğin insan sözüyle dile gelmesidir. Logos bir yasal düzeni yansıtır, insanın bedeninde ve ruhunda bir logos bulunduğu gibi, evrenin ve doğanın da logos’u vardır. Logos insanda düşünce, doğada kanundur, her yerde ve her şeyde vardır, ortaklaşa ve tanrısaldır.(4)
Mitoloji yani mythologia (Yunanca: μυθολογία)(5) ise tanımlarda görüldüğü üzere birbirine karşıt olan bu iki kavramın birleşmesinden oluşmuştur.
Mitler öncelikle kendi içlerinde birer kültür olgusudur. Ve kültür denilen kavram ise başta çevresel faktörler olmak üzere gelenek ve göreneklere, yaşayış ve düşünüş biçimlerime göre şekillenen kendine özgü iç dinamikleri olan bir kavramdır. Bu noktada mit denilen şey aslında kültürden kültüre farklılık gösterir ve o kültürün izlerini üzerinde taşır.
Mitler, ilkel insan topluluklarının evreni, dünyayı ve tabiat olaylarını kişileştirerek yorumlamak, henüz sırrını çözemedikleri hayatın ve evrenin çeşitli görünüşlerini bir anlam kolaylığına bağlamak ihtiyacından doğmuş öykülerdir.(6) Fakat “öykü” denilen şey bilinçaltımızda “gerçekten uzak olan” şeklinde bir anlam ifade eder, oysa ki mitosta kendine özgü bir mantık ve iç tutarlılık vardır. Levi Strauss; yazısız toplumlarda mitolojinin amacının geleceğin bugüne ve geçmişe bağlı kalmasını sağlamak olduğuna, günümüzde mitolojinin yerini tarihin aldığına ve aynı işlevi gördüğüne dikkat çeker.(7)
Mitoloji ve toplumsal gerçekliğin ilişkisi
Kültür felsefesi ve mitoloji felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen Girambattista Vico (1668 – 1744) tarih ve kültür dünyasının tabiat dünyasından farklı yöntemlerle incelenmesi gerektiğini vurgulayarak kültürü ve tarihi anlamayı görev edinmiş olan disiplinlerin yolunu açmıştır.(8)
Vico’ya göre ilk bilim mitolojidir. Ona göre ulusların tabiatı hakkında bir araştırma yapmak istiyorsak öncelikle ulusların mitolojilerine bakmamız gerekmektedir çünkü bu mitolojik anlatılar bize ulusların toplumsal kurumlarını verecektir.(9)
Vico’ya göre tarih şiirle başlamıştır. İlk insanların şiir tarzında konuşması, yani, hayal gücüne dayalı ölçü ve ritmle anlatıları tarihsel bağlam açısından bir anahtardır. Çünkü ilk ulusların mısra ile konuşması doğal bir gereksinimdir. Ortak el yazısı karakterlerinin henüz icat edilmediği zamanda, ulusların mısra biçiminde konuşmaları hayranlık uyandıran bir durumdur. Çünkü, bu ilk ulusların ailelerinin ve şehirlerinin tarihlerini çok kolayca belleklerinde kolayca tutabilmeleri için ölçü ve ritim gereklidir.(10) Ona göre mitoloji ve şiir arasında keskin bir çizgi yoktur. Mitoloji, Homer’de olduğu gibi şiir yoluyla insanî eylemleri kaydeder.(11)
Yani kısaca tanımlamak gerekirse mitler bir nevi ilkel hikayelerdir. Fakat hikaye ve mit bir noktada birbirinden ayrılır. Mitler doğaüstü olayların hikayeleridir ve bu yüzden bir noktada da dini bir işlevleri de bulunmaktadır. Vico’nun dediği gibi“mitolojiyi incelemek folkloru incelemekten ayrı düşünülemez” Çünkü mitler bir tür bilimsel bilgi açlığı çeken insanı doyurma ihtiyacından dolayı ortaya çıkmıştır.
Mit, inancın ifadesidir. İnsan uygarlığının bir parçasıdır. İlkel insanlığın ve ahlaki bilgeliğin bildirgesidir. Mit, boş bir zihinsel uğraşı değil, çevreyle pratik ilişkinin canlı bir bileşenidir. (12)
Yunan Mitolojisinde Kadın
Her dinin, kültürün, coğrafyanın ve topluluğun inanç sistemleri içerisinde bir nevi “kült” olarak insanın yaradılışı ile ilgili farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Özellikle mitolojilerde yaradılış öyküsü çok farklı bakış açılarıyla ele alınmıştır. Bu bağlamda özellikle Yunan ve Hint mitolojilerinde insanın yaratılış serüveni çok çeşitlilik ve bir o kadar da ilginçlikler göstermektedir. Özellikle Yunan mitolojisinde insanoğlunun yaratılması konusunda değişik görüşler ortaya sürülmüştür. Bazıları insanı yaratma işinin Titanlarla yapılan savaşta, Zeus’un yanında yer alan Prometheus’a ve kardeşi Epimetheus’a verildiğini söylerler. Prometheus’un insanı maddeden yarattığı ya da başka bir deyişle yaptığı efsanesi İ.Ö. IV.yüzyılda ortaya çıkmıştır. Prometheus diğer bütün tanrılardan daha akıllı olmasının yanında, kardeşi Epimetheus akıl yönünden acizdi. Öyle ki insanları yaratmadan önce en değerli armağanları hayvanlara vermişti; kuvveti, cesareti, kurnazlığı, kürkleri, tüyleri, kanatları, hepsini dağıtmıştı. Sonra pişman oldu ve durumu Prometheus’a anlattı; Prometheus’da insanı diğer tüm yaratıklardan üstün kılmanın bir yolu olarak onlara, tanrılara benzeyen bir biçim verdi. Ayrıca, güneşe çıkarak aldığı ateşi de onlara sundu. Fakat içinde hala, kendi ırkını yenen ve onları tahtından indiren Zeus’a karşı bir öfke besliyordu. Böylece insanı yaratarak ondan öcünü alacaktı. Çünkü insanlar sonradan tanrıları hiçe sayacak onların başına bela olacaktı.
Tanrılar katında bir yapıya sahip olması insanı her alanda üstün kılmaktadır. Ancak bu derece üstün olsa da O’nun yine kusurları vardır. İşte insanın kusurlu olarak bazı özelliklere sahip olması Yunan mitolojisinde ilginç bir şekilde ortaya konulmuştur: Prometheus yalnızca insanın değil, içerisinde hayvanların da yer aldığı birçok heykel yapmıştı. Yapmış olduğu bu heykellerin inşasında yaşanan bazı hususlar insanların kusurlarının oluşmasına kaynaklık etmiştir. İnsanda görülen bu kusurların olmasının nedeni ise şundandır; Prometheus bir gün, yine kilden insana ait bir çok kafa, kol bacak yapıyordu. Bunları birleştirerek raflarına diziyordu. O sırada şarap tanrısı Dionysos geldi. Birlikte gezdiler; eğlendiler, şarap içtiler. Prometheus geri döndüğü zaman çok sarhoş olmuştu. Bu yüzden bazı küçük hatalar yaptı, küçük bir gövdeye büyük bir baş taktı, büyük bir gövdeye ait olan uzun kolları ise küçük bir gövdeye taktı ve işte Yunan mitolojisine göre hayatta da büyük başların veya uyumsuz gövdelerin olmasının nedeni budur.
Ayrıca insanın yaratılışıyla ilgili bir mit ise şöyledir; Zeus insanı yarattıktan sonra 25 yıl yaşamasını yeterli görüyordu. İnsan ise sızlandı bunun yetersiz olduğunu, zaten yarısının uykuyla geçeceğini çocukluk dönemini de çıkarınca geriye pek bir şey kalmayacağını söyledi. Uzun ömür de dahil tüm iyi özellikler diğer yaratılmışlara verilmişti. O anda insanın yanında altı hayvan bulunuyordu bunlar; tırtıl, kelebek, tavus, at, tilki ve maymun. İnsan bu yaratıkları göstererek Zeus’dan onların ömürlerinden kendi ömrüne eklemesini istedi. Zeus ise diğer hayvanlara haksızlık olacağını söyledi, fakat insanın, hayatının belli dönemlerinde o hayvanlar gibi yaşamasını insana şart koşarak onun ömrünü uzattı. Bundandır ki yeni doğan bir insan önce tırtıl gibi yerde sürünür, emekler bu bebeklik dönemidir. Sonra kelebek gibi neşe içinde koşar bu çocukluktur. Gençliğinde ise tavus kuşu gibi gururludur. 25-30 yaşlarına doğru ev bark sahibi olunca at gibi hayatın yükünü çeker. Kırkından sonra insan olgunlaşır tilki gibi kurnaz olur. Elli yaşından itibaren de maymun gibi çirkinleşir.  İşte bu altı hayvanın özelliklerini üzerinde bütünleştiren canlı: İnsan.
Yunan mitolojisinde insanın yaratılmasındaki ilginçlikler sadece bununla sınırlı kalmamıştır. Nitekim kadının yaratılması ayrı bir öyküye sahiptir. Aslında mitolojide kadının yaratılması tamamen bir ders verme üzerine kuruludur. Mitolojiye göre bir zamanlar ölümlüler (yani insanlar) ve ölümsüzler (yani tanrılar) bir arada yaşamaktaymış. Ancak insanlar o dönemde sadece erkeklerden oluşmakta imiş. Prometheus’un kurnazlıkla çalarak insanlara verdiği akıl onları şımartınca Zeus o zamana kadar yalnız erkeklerden ibaret olan insan topluluğuna ceza vermek istemiş. İnsanlar Tanrılarla o denli laubali olup, sınırsız olmuşlar ki Zeus bu şımarık, ters, ahlaksız , kaba , kendini akıllı ve güçlü sanan aptallar ordusuna, kendilerini hale yola soksun ve incelsinler diye az çok vücutça kendilerine benzeyen ama aslında kendilerinden çok farklı, bir varlık göndermiş: “kadın”.
Yunan mitolojisinde kadının yaratılma süreci ise şu şekilde gerçekleşmiştir: Zeus, oldukça başarılı bir usta olan oğlu Hephaistos’tan kadını yaratmasını istemiş, Hephaistos da babasının isteği üzerine çamuru su ile yoğurmuş ve görenleri şaşırtacak güzellikte bir kadın vücudu yaratmıştır. Bunu yaratırken kendine model olarak Olympos’ta oturan tanrıçaların en güzeli olan ve kendi karısı olan Aphrodite’in vücudunu kullanmıştı. Heykel bitince onun kalbine ruh yerine bir kıvılcım koydu. O zaman heykelin gözleri açıldı. Kolları bacakları kıpırdamaya ve dudakları konuşmaya başladı. Onu süslemek için bütün tanrılar ve tanrıçalar yardım ettiler. Herkes kendisinden ona bir şey armağan etti ve ona Yunanca “bütün armağan” anlamına gelen Pandora adını taktılar. Athena ona güzel bir kemer, süslü elbiseler verdi. Letafet perileri Kharites beyaz göğsüne parlak altın gerdanlık taktılar. Aphrodite başına güzellikler saçtı. Güzel saçlı Horalar ilkbahar çiçekleriyle onu süslediler. Hermes Pandora’nın kalbine, hıyanet ve aldatıcı sözler yerleştirdi. Zeus da ona esrarlı bir kutu armağan etti ve ona dedi ki; “Sakın verdiğim kutuyu açma, içindeki iyi şeyler uzaklara kaçar ve onların yerine fenalıklar gelir, seni rahatsız ederler. Bu kutuyu iyi sakla bütün insanların saadeti ve felaketi bu kutunun açılıp açılmamasına bağlıdır.” Böyle dedikten sonra baş tanrı ilk kadını yeryüzüne indirdi ve Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a gelin olarak gönderdi. Prometheus kardeşine Zeus’dan hiç bir şekilde hediye kabul etmemesini tembih ettiği halde Pandora’nın güzelliğine hayran kalan Epimetheus öğüdü tutmadı ve onunla evlendi. Pandora da tıpkı tüm kadınlar gibi doğuştan meraklı olduğunda dünyaya gelir gelmez kutunun içinde ne olabileceğini düşünmeye başladı ve Zeus’un uyarısını unutarak kutuyu açtı. Kutunun içindeki hastalık, keder, ıstırap, yalan, riya gibi insanları rahatsız edecek ve onları felakete sürükleyecek ne kadar kötülük varsa hepsi açılan kutudan kuşlar gibi uçuştular. Pandora hatasını anlayarak biraz sonra kutuyu kapadı ancak kutuya kapatılan kötülüklerin arasında, insanları yaşatacak, teselli edecek “ümit” de vardı. Fakat ümit dışarı çıkamamış kutuda kalmıştı. Böylece Zeus ilk kadını beraberinde kötülüklerle dolu bir kutuyla yeryüzüne yollayarak insanlardan intikam almıştı.(13)
Notlar:
(1) http://tr.wikipedia.org/wiki/Mitoloji#Etimoloji
(2) Erhat: 2008: 5
(3) http://tr.wikipedia.org/wiki/Mitoloji#Etimoloji
(4) Erhat: 2008: 5
(5) http://tr.wikipedia.org/wiki/Mitoloji#Etimoloji
(6) (7) (8) (9) Akkaş: 2008: 83
(10) Akkaş: 2008: 85
(11) Akkaş: 2008: 83
(12) Akkaş: 2008: 87
(13) Göğebakan: 2011: 501 – 504
Kaynakça:
Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2008
Sema Önal Akkaş, Mit ve Felsefe, Millî Folklor, 2008, Yıl 20, Sayı 77
Yüksel Göğebakan, Anadolu’da Ana Tanrıça Kültü Olarak: Kadın, İnönü Üniversitesi Sanat ve Tasarım Dergisi, ÖzelSayı/Special Edition Cilt/Vol.1, 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder